1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Yirmi Üç Nisan Çiçekleri
Yirmi Üç Nisan Çiçekleri

Yirmi Üç Nisan Çiçekleri

İbrahim ÇAPAN'ın kaleminden...

A+A-

         “ Çocukluk arkadaşlarımın yürekleri çınlasın… “

         “ Az yanımda kal çocukluğum,

           Temiz yürekli, uysal çocukluğum…

           Ah, ümit dolu gençliğim,

          İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim…

           Doğduğum ev…

           Böyle uzaklaşmayın benden,

           Güneş, getir bir bayram sabahını.

           Açılın, açılın tekrar

           Çocuk dizlerimdeki yaralar,

           Hepiniz benimsiniz;

           Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar… “ ( Özgür Gündoğan

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Çocukluğumuz; ocak beyazı, şubata ayazdı… Çocukluğumuz; mart çamuru, nisana yağmurdu… Çocukluğumuz; mayıs güneşi, hazirana ateşti… Çocukluğumuz; temmuz yangını, ağustosa kızgındı… Çocukluğumuz; eylül hüznü, ekime sürgündü… çocukluğumuz; kasım soğuğu, aralıka buzdu…

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Lâle devrinin değil. Parmaklarımızın uçları ayazdan işlevini kaybederdi; ama yüreklerimiz sıcaktı. Sevmekten utanırdık. Kırmızı idi sevgimiz. Sevgiden söz edilince burnumuz ve kulaklarımız ateş kırmızısına dönüşüverirdi.

         Bizim, kar harflerimiz vardı. Kar harflerimizi sakladığımız kar alfabesi icât ettik. Cümleler pazarından yükleyip paragraflarımızı; ıssız ve soğuk caddelerden geçirdik kar alfabesini. Faytonların arkasına asıldık. “ Dala kamçı “  ihbârlarına itibâr eden kamçılar teyet geçti sırtımızı. Sıkıca sarılmıştık kar alfabemize bırakmaya hiç de niyetli değildik.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Yastık sarısı, soluk benizli… ayaklarımız lâstik pilaçlarla süslü, ürkek ve çekingen çocuklardık. Uzaktan kumandalı oyuncaklarımız yoktu. Tahtadan atlarımız… Tahtadan kılıçlarımız… tahtadan arabalarımız… Tahtadan tüfek ve tabancalarımız vardı. Bir de yürekli arkadaşlarımız… Atlarımızın nal sesleri Orta Asya’da yankılanırdı. Bu sesleri Abdurrahim Karakoç da duymuş olmalı ki :

         “ Gene yanar oldu bağrımın başı

           Nasıl söner bu sevginin ateşi ?

          Oğuzlar soyunun savaş yoldaşı

          Atların nalında gurbet yazılı. “

mısralarını türk Halk geleneği ile bezeyip sundu bize.

         Kılıçlarımızın sesine Fatih’in Fedâisi Kara Murat yetişirdi. Tabanca ve tüfeklerimize Kara Fatma ve Nene Hatun mermi yetiştirirdi. Kamyonlarımız, Kilitbahir’e Seyit Onbaşı’ ya top mermisi taşırdı.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Çocukluğumuzun yazıldığı tarihte modernizm; karla yoğrulmuş şehre bir hayli uzaktı.

         Çocuktuk; ama dar zamanların iğne deliğinden geçtik. Maddî sıkıntılarımız diz boyuydu… Kültürden kopmamış… Estetik kopukluk yaşamamıştık. Tadını çıkarmaya çalıştık; çocukluğumuzun çocukça.   Modernizm, bizim de çocukluk hatıralarımızı enkâz altında bıraktı. Ne polise ne de belediye zabıtalarına saldırdık.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Kar ısıtan çocuklardık. Uysaldık… Asildik… Meraklıydık… Okurduk… Üstelik çocuktuk. Düşünürdük… Kitap okur; okuduğumuz kitapların kahramanları oluverirdik. Kemalettin Tuğçu hayranlarıydık. Sulu gözlü olmamızın en büyük etkenlerindendir Kemalettin Tuğçu. Çocuk yüreğimizi titretirdi yazarımız.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Üzerinde topaç çevirdiğimiz… Rengarenk bilyelerimizi yan yana dizdiğimiz… Fındık oynamak için çukur açtığımız toprak “ Türkçe “

kokardı. Bu kokuya yirmi üç nisan çiçeklerinin kokuları refakat

 ederdi. Ve biz… Beyaz melek çocukları yirmi üç nisan çiçekleri gibi açardık.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Biz de bir zamanlar çocuktuk. Hayâllerimiz siyah beyazdı. Renk körü olmalıydık ki renklendiremedik hayâllerimizi. Bizim; güneş renkli, el değmemiş sevgilerimiz vardı. Gülüşlerimizi gübre yaptık yirmi üç nisan çiçeklerine. Yirmi üç nisan çiçekleri, üşüyen kelimelerle masal anlatırdı bizlere. O masallar, bizi bize anlatırdı. Esmer ekmeklere katık yapardık o masalları. Bizim masallarımız vardı.

         Ağlatırdık zaman zaman kar harflerimizi. Ağlatırdık, kar alfabemizi sarı saman kâğıtlarında.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı.

         Beyinlerimizin kıvrımlarını, hayâl gücümüzün sınırlarını zorlayarak çocukluğumuza sahip çıkabiliriz.

         Biz… Yirmi üç nisan çiçekleri… Yüreklerimizde inkılâp ışıkları ile tarihi birlikte taşıyanlarız.

         Beyaz melek devrinin çocuklarıydık biz. Özlemiştik yaşadıklarımızı. 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.