1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Öğrencinizi konuşturmaya çalışın
Öğrencinizi konuşturmaya çalışın

Öğrencinizi konuşturmaya çalışın

Doç. Dr. Mustafa Otrar, “Öğrencinizi konuşturmaya çalışın. Yani sizin konuşmanızdan ziyade onun kendisini ifade etmeye teşvik edici üsluplar kullanmak her zaman iyidir” dedi.

A+A-

Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Derneği (EBSAD) ve İlim Yayma Cemiyeti, Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde eğitim gören öğretmen adaylarına yönelik “Geleceğin Öğretmenleri Vizyon Programı”na katılmak için Kars’a gelen Doç. Dr. Mustafa Otrar, “Öğrencinizi konuşturmaya çalışın. Yani sizin konuşmanızdan ziyade onun kendisini ifade etmeye teşvik edici üsluplar kullanmak her zaman iyidir” dedi.

 

FEDAKARLIK:

Otrar, KHA’ya yaptığı özel açıklamada, Kars Halk Eğitim Merkezi Çok Amaçlı Salonu’nda verdiği seminerin detaylarını anlattı. Slayt eşliğinde bir dizi karikatür ve fotoğraflarla öğretmen adaylarına mesajlar verdiğini söyleyen Otrar, “Sahnede bir yandan yemek yapan, bir yandan evin tozunu alan ve diğer yandan ise çocuğunun mamasını vermeye çalışan bir ev hanımının karikatürü perdede gösterildi. “Sizlerin bu resim karşısındaki düşüncesi ne olabilir veya sizce öyle bir durumda olan bir hanımefendi ne hisseder o anda?” diye sorduk. Bu soruya, kimisi “mutsuzdur”, kimisi “yorgun hissediyor” kimisi “fedakar” derken kimisi de “kahraman gibi hissediyor” diye görüş bildirdi. Yani içerisinde “mutsuz” hissedilmek gibi olumsuz bir tanımlama da geldi, “kahraman” hissetmek gibi oldukça uçtan olumlu bir tanımlama da geldi. Ve biz şu anda sadece bir resme bakıyoruz. Hani kendi aramızda konuşurken, “gördüklerime mi inanayım, duyduklarıma mı inanayım” derler ya, işte gördüğümüz böyle bir şey ama gördüklerimizden ortak tanım çıktı mı, ortak anlam çıktı mı? Çıkmadı. Farklılaşma olduğu ve aranızda “hayır canım bu böyle bir şey hissediyor olamaz” diye düşünmemiz olmadı da “belki mümkündür” diye baktık. Yani şu anda ne “ben üzgünüm” diyor ne “ben bir kahramanlık yaşıyorum” diyor ne “ben bir fedakar anneyim” diyor ne “on parmağımda on marifet” diyor. Hiç birisini söylemiyor, ama biz bu resimden çok çok farklı anlamlar çıkarabiliyoruz. O zaman ne yapıyoruz şu anda görüntü bize bir anlam veriyor ve bu anlam bu kadar farklıysa bu bizim görüşümüzle ilgilidir. Bize altında üstünde yazıyla çizgiyle bir şey söylemiyor olsa bile mesaj veriyor.” dedi.

 

BEDEN DİLİ:

Burada beden dilinin önemli olduğunun altı çizilmesi gerektiğini vurgulayan Otrar, “Yani beden hiçbir şey almadan da diğer tarafa mesaj verir. Bu nokta da biz iletişimi veya onunla ilgili anlam alma veya aktarma veya anlamlandırma süreçlerinde iki alt başlık altında süreçlendirilebilir. Bunlardan bir tanesi sözlü, yani direk kendisi söylüyor. Örneğin; “şöyle oldu, böyle oldu”, “şununla ilgili, bununla ilgili”, ama bazıları hiçbir şey söylemeden de bir şeyler söylüyor.” diye konuştu.

 

GAYRET:

Otrar, ayrıca bunun yanında bir de bebek fotoğrafı gösterdiklerini belirterek, şöyle konuştu:“Bu bebeğinde ne altında bir duygu yazıyor ne de burada “böyle bir duygu yaşanıyor” diyen birisi var. Bunlar olmadığı halde bu bebeğin çok sevimli bir bebek olduğunu söyleyebiliyoruz. Buna rağmen benzer duygular yaşayabiliyoruz. Yani “resim bize bir şey söylüyor” diye anlattı. Hani model alırken ille insan insanı mı model alır. Ama insan hayvanı da model alır. Bazen gerçekten bazı insanların beğenmediğimiz, hakaret diye bazen kullandığımız hayvan cinsinden güzel örnekler oluyor. Bir de iki ayı eş ve bir de ayı yavrusu fotoğrafı gösterdik. Bu karikatürde de hiçbir şey söylemeden bir şey söyleyen bir resim var. “Söyle bakalım diyor, anneni mi çok seviyorsun, babanı mı? O da ne fark eder ikisi de ayı sonuçta” diyor. Burada bir de karşılaştırma sürecine girmeye başlayalım. Hangisinde ne farklılıklar var, hangisi ne işe yarar gibi dediler. Öncelikle şunu söyleyeyim: dil istediğini söylüyor, yani dil istediğinde söylüyor, beden istemiyor olsa bile dil söylüyor. Yani “Dilimi tutabilirim ama görüntümü tutamıyorum, kendimi gizleyemem” bununla ilgili sorunlar da oluşabilir. Örneğin ben konuşmalarımı perde arkasında yapsam ve sadece kafamı çıkarıp konuşsam buradan benim anlattıklarım farklı mı olur? Aynı şeyleri söylüyorum, ama perde arkasında konuşurken oluşan etkiyle perde olmadan konuşsam aynı etki olur mu? Aynı olmaz. Bu durum da yaşadığımız şey, beden ve sesle kullanılan dilin ararsında ki farklılıkla ilgili, beden sınırsız mesaj veriyor dil kendini kontrol edebiliyor. Şimdi de bir öğrencinin dramatik durumuyla ilgili bir resim, öğretmen matematik dersinde bir sınav sorusu sormuş.( sınav kağıdında ki cevapların hepsi yanlış yazıp silmiş, yazıp silmiş) Burada bir öğrencimi hatırladım, onunla ilgili küçücük bir anekdot anlatayım. “Bana çok güzel bir soru sordu, ergenlik psikolojisi dersiydi. Bir öğrencim boş kağıt vermiş. Sınavın sonunda kağıtları okurken boş bir kağıt ama asık bir surat çizmiş ve altına not düşmüş “Ben oldum şok, yapacak bir şey yok” Buna benzer bir durumdayız şu anda yanlış, yanlış, yanlış ben olsam bu öğrenciye not verirdim çünkü çok gayreti var yani!.”

 

HAREKETLİLİK, YÜZ İFADESİ

Hareketliliğin de çok önemli olduğunu kaydeden Otrar, “Yüz ifadesi önemli. Mesela “somurtup duruyor” derler. Ne demek istiyor? Bir şey söylemedi “mutsuzlar” demek istedi. Bir şey söylemeden bile bu anlam çıkıyor. Bir diğeri, göz teması ve hareketlilik. Bu çok önemli. Öncelikle göz temasını kuruyor olmamız bizim ona “varlığını kabul ediyorum” mesajını gönderir. Bir diğeri ses tonunu vurgulamadır. Konuşma sürati. Burada mesele şu; zamanla sürati uygun şekilde uygulayabilmek önemli, giyim kuşam önemlidir. Şairin dediği gibi “Gah çıkarım gök yüzüne seyrederim alemi, gah inerim yer yüzüne seyreder alem beni kime ne” Ama şu anda “kime ne” durumu olamaz. Bir diğeri statü sembolleri. Örneğin; bir bakarız birisi elbisesine donatmış armaları. “vay be, bu adam neymiş” deriz. Anlarız bunda dehşet bir şey vardır. Ya da öyle olduğunu düşünmemizi istiyor. Bunlar bazen kamuoyunda, televizyonlarda etkileme unsuru olarak kullanılırlar. Bir diğeri ise mesafe. Örneğin; 128 numaralar vardır İstanbul/Mecidiyeköyü otobüslerinde. Burada inanılmaz bir kuyruk vardır. Yani halan çok kalabalık, çok kuyruğu olan bir yer gördüğümüzde diyoruz ki “şuna bak 128 kuyruğu gibi”. Yani kuyruk nerdeyse 250-300 metreli kuyruk. Hatta bazen öyle kuyruklar oluyor ki düz bir çizgi olmuyor zik-zaklı oluyor. Mesele şu; otobüs gelip yaklaşıyor 2 tane kuyruk var. 2 tane kuyruk niye olur ki? Sordum, “bu ne kuyruğu?” diye. “128 kuyruğu” diyor. “Ne farkı var birbirinden?” dedim. “Bu ayaktakiler kuyruğu” dediler. “Nasıl yani?” dedim. “Oturmak için bekleyenlerin kuyruğu ayrı, ayakta gidenlerin kuyruğu ayrı” dediler. Ama o günün koşulu asıl ne? Önemli olan şeyi şimdi söyleyeyim: Otobüs hınca hınç dolu, kalabalık içeriye tıkıldı mı, tıkıldı, ayaktakiler doldu mu, doldu, hala girmeye çabalayanlar var mı, var kollar var içeride şoför ayağa kalkıyor “hadi kardeşim saatim doldu gideceğiz” diyor. Kapı kapanmıyor. Bir kondüktör geliyor “kapıları kapat sen” diyor şoföre kapı kapanıyor. İnsanları içeriye ittiriyorlar kapı kapansın diye, böyle bir durumda içeride ki insanların durumunu bir düşünsenize. Sorum şudur; başka bir yerde birinin size sokulmasına izin verir mi siniz”. Evde kendi ailenize, çocuklarınıza bir şey denmez ama dışarıda buna izin vermiyoruz. Demek ki mesafenin de bir anlamı var. Yakın mesafelerimiz var, şahsi mesafelerimiz var, kamusal mesafelerimiz var. Yani mesela bir banka da vezne memurunun üzerine eğilirseniz adam ters ters bakar. Niçin? Mesafeyi korumak için. Sonra araya bir cam konmuştur.” dedi.

 

ÇEVRE:

Çevre ve kelime seçiminin de önemli olduğuna değinen Otrar, şöyle konuştu:

“Duruş biçimi önemlidir. Bir insan karşısında sağa dönmeniz başkadır, sırtınızı dönmeniz daha da başkadır. Küçük bir ayrıntı ile, ama önemli bir ayrıntı beden diline ait bazı küçük örneklerdir. Yani hiçbir şey söylemediğimiz zaman söylediğimize ait bazı güzel örnekler sunacağız. Bir adam diğerinin omzuna elini dokunduruyor. “Hadi buyur” der gibi bir dostluk yaklaşımı oldu. Burada bir şey daha var şimdi kravatlı adamı konuşuyoruz ama diğerini de gözden kaçırmamak lazım. Diğeri hafif öne doğru eğilimli ama bir yandan da tereddütlü “mı acaba”lı bir durumu var. Diğer taraf büyük ihtimalle bu tereddütlüğünü kırmasını sağlamak amacıyla ona dostane bir destek olama amacı güdüyor. Olumlu veya olumsuz ikna sürecinde kullanılabilecek bir beden dili örneği. İş görüşmesinden örnekler: İş görüşmelerin de genelde anket kullanıyorlar “ne kadar ücret istiyorsun” diyorlar. 2 tane öğretmen baş vurmuş dershaneye. “1000’er lira ücret istiyoruz” demişler. Sicillerinde ne yazılıysa iş verenleri de bir görüşelim sizinle diyerek çağırmışlar. 2 kişi geliyor. Biri büzülmüş bir şekilde oturmuş yani “ne verirsen razıyım abi” gibisinden, öteki kişi ise ayak ayak üstüne atmış bir pozisyonda oturmuş.  Yani ne oldu bu durumda? Aslında hiçbir şey söylenmedi ama çok şey söylendi. “Bu dilim konuşmaz” derim ama bedenim öyle değil. Bedenim illa bir şey söylüyor oluyor. O yüzden bu konuda kendine ait farkındalığını belki biraz daha fazla artırmak gerekecek. Güvenli davranan kişinin beden ifadesi önemli. Eğer diğer tarafta güven oluşturmak gibi bir niyetiniz varsa, “diğer taraf beni güvenli hissetsin” diye bir bakış istiyorsa öncelikle rahat olması gerekiyor. Az hareketli veya aşırı hareketlilik tedirginlik uyandırır. Daha sonra oturuşta ayaklar bitişik, eller açık ve az hareketli olmalı. Sürekli el hareketleri diğer tarafta konuştuğunuzdan daha ziyade hareketlerinize odaklanmaya başlar. Gerektiğinde baş ile tasdik buna cesaretlendirme de diyorlar. Düşünceli bir duruşun var. Bu kastettiğimiz aklı fikri dağınık değil anlamında. Diğer tarafın anlattıklarıyla ilgili de onu anlamaya çalışan bir durumda. Bir başka noktası insanın bakışlarının diğer taraftaki 2 şeyi önemsettirir olmuş olması. Mesela oturup konuşalım birisiyle, “hadi gel konuşalım dinliyorum seni” dediğiniz zaman “şu an gözümün içine bakmasan bile daha iyiydi” deriz. Ama diğer tarafta oturup konuştuğumuzda onu oturup anlamak, dinlemek, anlattıklarını önemsemiş bir bakışla bakmamız gerekecek. Ses bakıcı, rahat ve çok uçlarda iniş-çıkış olmadığı durumlar önemli.”

 

GÜLÜMSEME:

İlişkilerde daha nelere dikkat edilmesi hakkında da Otrar şunları söyledi:

“Komik durumlarda da “gülümseme” önemli. Eğer komik durumlarda gülmüyorsanız ne düşündürür size? “Espri yaptım gülmedin” veya “gülmediniz” Ne anlarsınız buradan “espri yaptım anlamadı”. Anlaşılmadığını hissettiği zaman ne yapar insan? Hemen iletişimi keser. Soru sormak çok önemli. Öncelikle çok sayıda soruları arka arkaya sormak uygun değildir. Sorgulama duygusu oluşturur. Soru sorulduğunda mümkün olduğu kadar “mısın, mesin” gibi “evet” ve “hayır” ile cevaplandırılacak ikili kapalı sorulardan mümkün olduğu kadar kaçınmak gerekir. Örneğin; “hocam iyi misiniz? “evet iyim” yada “hayır iyi değilim” iki muhtemel cevap var. “Nasıl hissediyorsun” diye sorsam bana duygu söylemek zorunda.

 

NEDEN, NİÇİN?

Bir başka nokta “neden, niçin” sorularını mümkün olduğu kadar sormamak lazım. Veya bu soruların uygun biçimiyle sormak lazım. “Niye böyle davrandın” yerine “niye böyle bir davranışta bulunmanın sebebi ne olabilir?” aslında aynı soruyu sordum fakat ikincisinde ki ifade diğerinde ki kendini savunmaya çekme nedenimi oluşturmuş oldum.

 

SORGULAMA:

Sorgulama duygusundan korunma gibi bir eylemden bertaraf oldum. “Neden?” diye sorduğunuz zaman çoğunlukla sebeplerini yoklamaya ait bir duygu oluyor. “Niçin” diye sorduğunuz zaman amaçlarını ortaya koymaya ait bir duygu oluşuyor. Şimdi de en çok hata yaptığımız yerler, yani bir dili kullanırken iletişim süreci kopuyor. “Ne yaparsam bu durumda kopmamasına destek vermiş olurum”. Veya “öğretmensek iletişimi bir şekilde uygun bir düzeyde sürdürmemiz lazım”. O halde bazı şeylerden kaçınmamız lazım.

 

EMİR VERMEK:

Örneğin; emir vermek, “kalk”, “otur”, “sesini kes”, “çabuk yerine geç” gibi ifadeler “bir daha sana böyle bir şey sorarsam” duygusu oluşturur.

 

UYARMAK:

Bir başka nokta uyarmak. “Bir daha ağladığını görürsem”, “bir daha kaleminin kaybettiğini görürsem” derseniz tedirgin olur. Böyle bir şey olduğunda “senden bir daha yardım istemem” anlamı çıkar. O zaman bundan kurtulmak lazım.

 

AHLAK DERSİ; ÖĞÜT VERMEK:

Bir başka nokta ahlak dersi, öğüt vermek. Buradaki öğüt birinin birisine ne yapacağını söyleme. Deriz ya “sen benim ne yapacağıma ne karışırsın ben bunu kendim yaparım” Mümkün olduğunca bu durumlardan kaçınmak gerekir.

 

ÇÖZEM ÖNERİSİ GETİRMEK:

Çözüm önerisi getirmek: “hadi gidip çantanı al”, “bence onu ararsan bulursun”, Şu an ne yapıyorsunuz? Çözüm önerisi getiriyorsunuz. Kulağa aslında hoş geliyor ama burada amaç mümkün olduğu sürece bireyin kendi kararlarını vermesini desteklemektir. “Şöyle yaparsan böyle olmaz” yerine, “ne yaparsam acaba bu duruma düşmeyiz” gibi.

 

NUTUK ÇEKME;

Deriz ya “nutuk çekti gitti” bu durumda diğer tarafta hele hele ergenlik döneminde muhatabı olduğunuz bir gurup varsa, yani lise veya İlköğretim ikinci kademe öğretmeniyseniz, nutuk çekmek düşündüğünüzün tam tersi etkilerde bulunulur. Yani siz “kazanayım” diyorsunuz ama bir anda buz gibi oluyor.

 

YARGILAMAK, ELEŞTİRMEK:

Bu çok eğilimi içerisinde olduğumuz bir durumdur. Belki otoriter toplumun üzerimizde farkında olduğumuz veya olmadığımız etkileri, yargılamaya çok müsaidiz. Bir şey söylendiğinde hemen, “doğru yaptı” ya da “yanlış yaptı” deriz. Böyle diyenlere şunu bir sorsanıza “doğru ne demektir?” Büyük olasılıkla cevap veremeyecektir. Ne deriz biz de ona “bilmediğin kelimeyi niye kullanıyorsun” 

 

ÖVMEK:

Ne deriz, “hadi canım benim”, “benim güzelim akıllıdır”, “benim güzelim böyle şeylere karışma” gibi bunlar yine iletişimi etkiliyor.

 

ALAY ETMEK:

Bu bazen fazlasıyla olumsuz etiketleyici. Mesela “öz saygıya zarar veriyor” Mesela ben lisedeyken gözlük taktım. Öğretmenim bana “dört göz buraya gel” dedi. Bu tarz alay etmek şeklinde ki ifadeler diğer tarafta bırakın hayal kırıklığı yaşamayı bir hakarete uğramışlık duygusu bile uyandırmış olabiliyor.

 

YORUMLAMAK:

Örneğin; “sen son günlerde çok böyle söylüyorsun zaten dağınık bir çocuksun” Teşhis koyuyor. Doktor musun sen? Anlayacaksan özellikle dinle. Örneğin terapiler var onun da yüzde 50’si dinlemektir. Doğru bir şekilde dinlediğiniz zaman terapinin yarısı olur.

 

GÜVEN VERMEK, AVUTMAK:

“Hadi güzelim sana söz veririm, sen şimdilik sus”

 

OYALAMAK KONUYU SAPTIRMAK:

Örneğin; (a) çizgi film mi başlamış. “Sizin köyün yolu asfaltlandı mı”, gibi konuyu bir anda değiştirmek. Konuşurken yüzümüzün dönük olması önemli. Mümkün olduğu sürece öğrencinizi konuşturmaya çalışın. Yani sizin konuşmanızdan ziyade onun kendisini ifade etmeye teşvik edici üsluplar kullanmak her zaman iyidir.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.