
Türkiye yerinde sayıyor
Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, Kars - Ardahan Bölge Barosu’nun davetlisi olarak Kars’ta “Türkiye’de Demokrasi” konulu bir konferans verdi.
Kars Halk Eğitim Merkezi Çok Amaçlı Salonda düzenlenen Konferansa, Sami Selçuk’un eşi Av.Türkiz Selçuk, Kars Ardahan Bölge Baro Başkanı Av. İbrahim Baştimar, Kars Emniyet Müdürü Ercan Çakmak, Digor Belediye Başkanı Av. Muzaffer Kutay, CHP Kars İl Başkanı Mustafa Aras, polis müdürleri ve amirleri, bazı STK temsilcileriyle avukatlar katıldı.
Konferansa, Baro Başkanlığı tarafından tek tek davetiye gönderilmesine rağmen Kars Adliyesinde görevli hakim ve savcılar ile Kafkas Üniversitesinde görevli öğretim üyelerinden katılımının olmaması dikkat çekti.
TÜRKİYE’NİN HUKUKLA OLAN İMTİHANI DEVAM EDİYOR
Konferansta açılış konuşması yapan Kars - Ardahan Bölge Baro Başkanı Av. İbrahim Baştimar, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat müdahaleleri, 6-7 Eylül olayları, Varlık Vergisi uygulaması, Şark Raporu düzenlemesi, nüfus mübadeleleri, Sivas-Maraş ve Çorum olayları, Üniversitelerin başörtülülere yasaklanması gibi antidemokratik yöntemleri hatırlattı.
Baştimar konuşmasında Türkiye’de bugün gelinen noktada hukukun, gerek idari yönden, gerekse toplum yaşamı yönünden egemen kılındığı, toplumda ve onu oluşturan bireyler nezdinde bir hukuka aidiyet bilinci oluşturduğunu ve demokratik hukuk devleti hedefine ulaşıldığını söylemenin yazık ki mümkün olmadığını da kaydetti.
Türkiye’nin geçen yüzyıldan devir aldığı hukukla olan imtihanının devam etmekte olduğunu da kaydeden Baştimar, “Hukukla olan imtihanın geçip geçemeyeceği hususu, Türkiye’nin geleceğin dünyasındaki yeriyle son derece ilgilidir. Bu bağlamda, Türkiye, değerli gazeteci Sedat Ergin’in yaklaşımıyla “Avrupa hukuk düzeninin dışına çıkmış, içine kapanmış bir ülke mi olacaktır? Türkiye’nin gelecekte kendisine affedilen “model ülke” rolünü oynayabilmesi için sadece ekonomik performansı ve sandıkta oy kullanmak yetmiyor. Bunun hukuk ayağının da güçlü olması gerekir.” dedi.
DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ HEDEFİNE ULAŞTIĞIMIZDAN BAHSETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL
6 Eylül 1999 tarihinde Sami Selçuk’un Yargıtay Başkanı olarak adli yıl açılış konuşmasını Türkiye’de halen tartışıldığını belirten Baştimar, Selçuk’a “Bu günün Türkiye’sinde ki dile getirdiğiniz şeyler, bu günün Türkiye’sindeki isteklerinizi karşıladı mı?” diye sordu.
Başkan Baştimar, dönemin Yargıtay Başkanı Selçuk’un o tarihteki konuşmasını ise şu şekilde hatırlatarak: “Düşük yoğunluklu, yozlaşmış, büyük ağabeylerin vesayetindeki icazetli demokrasiyi reddediyorum. Eşit bireylerden oluşmuş özgür halkın, özgür halk tarafından, özgür halk için yönetimi anlamında çıtası en yüksek demokrasiyi istiyorum. Demokrasinin yönettiği düşünceler ve inançlar Cumhuriyetimi geri istiyorum. Hoşgörünün de ötesinde ‘Öteki benim eşitim’ diyen, birbirine meydan okuyarak saygı duyan, berikilerle ötekilerin hak ve özgürlükleri çiğnendiğinde, kendilerinin hak ve özgürlükleri çiğnenmişçesine, çiğneyenlere karşı çıkma ortak bilincini kazanmış özgür ve demokrat insanların yaşadığı demokratik bir Cumhuriyet istiyorum. Çoğulculuğun doğal sonucu olarak din ve devletin karşılıklı bağımsızlığı ilkesine yaslanan barışçı, özürsüz ve ödünsüz laikliği geri istiyorum. Düşünceleri, inançları yasaklamayan, yalnızca barış içinde tartışıp yarıştıran, adalet süzgecinden geçmiş ve insanları eşit uzaklıkta, halkına güvenen, yansız ve meşruluğu hukuktan alan güçlü bir devlet istiyorum. Böyle bir devletin; devletlerin özgür birey ve halk için olduğu anlayışını temel alan, insanların hak ve özgürlüklerini gerçekleştirmeyi kaygı edinen, hukukun üstünlüğü omurgasıyla ayakta duran bir anayasal örgütlenmesini istiyorum. Özlenen hukuku yaşama geçirmenin önkoşulları yaratabilmek için yargı erkinin öbür erklerden bağımsız olmasını, özellikle yürütmenin kuşatma harekâtını yarmasını; devleti ve demokrasiyi meşrulaştıran yargı gücünün, yasama ve yürütme güçleriyle maddi ve manevi bütün alanlarda eşit kılınmasını istiyorum.” şeklinde dile getirdi.
O GÜNDEN BU GÜNE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Baştimar’ın konuşmasının ardından konferansına başlayan Selçuk: Baştimar’ın dikkat çektiği 6 Eylül 1999 tarihinde yaptığı konuşmaya ne yazık ki bu günde vereceği cevabın ne yazık ki olumsuz olduğunu söyledi.
Bu konuya ‘Evet’ demekte de halen sıkıntı çekmekte olduğunu da kaydeden Selçuk: “Eğer bir ülkede her gün demokrasiden söz ediliyorsa zaten o ülkede demokrasi yoktur. Bu kavram onun ölçütüdür. Çünkü 1930’lu yıllarda Hitler ve Mussolini her gün demokrasiden söz ederlerdi. Çünkü ne İtalya’da nede Almanya’da demokrasi yoktu. Ama aynı dönemde Churchill İngiltere’de demokrasiden söz etmezdi. Çünkü onlar demokrasiyi zaten yaşıyorlardı. Demokrasiden söz etmeğe gerek yoktu. Nitekim İngiliz demokrasinde bildiğiniz gibi anayasa yoktu. Ama halkın bilincinde o anayasa var ve yamaktaydı. O anayasayı çiğnediğiniz anda eğer iktidardaysanız zaten yarın o iktidar size yasaklanmıştır. Ama Türkiye’de bizler her gün anayasayı çiğnemekteyiz. Ve Türkiye’de anayasayı filli olarak çiğneyen Başbakanlar çıkmıştır. ‘Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz’ cumhurbaşkanları çıkmıştır bu ülkede. Bizler bütün bunları yaratabilen ve oluşmasında izin veren bir toplumuz. Ebetteki böyle bir toplumda demokrasi ve hukuk konusunda büyük sorunlar var demektir. “ dedi.
İNSANLAR NEDEN DEMOKRAS İSTİYOR?
İnsanların neden demokrasi istediğini de kaydeden Selçuk, ilkel dönemlerdeki oymak yönetimi ile devlet yönetimini de kıyasladı.
Sami Selçuk: Devletin toplum için var olduğunu ve aynı zamanda devletin insan için var olan bir aygıt olduğunu da belirterek: “İlkel zamanlarda insanlar oymaklarda yaşarlardı. Oymağın başında kim varsa onun dediği dedik olurdu. Ama oymağın başında bulunan kişinin iktidardaki gücünü sınırlayan çok önemli bir nokta vardı. O da eğer oymak başkanı o oymağın içersindeki yanlış bir davranışı cezalandırmazsa diğer insanlar O’na karşı çıkabiliyorlardı. Çünkü totem O’nu affetmiyordu. Sen totemin isteklerini yerine getirmiyorsun diyerek O’nu hizaya getirebiliyorlardı. Daha sonra zaman geçti ve oymağın yerini devlet aldı. Bu ne anlama geliyor. Devlet bir güçtür ve bu gücü kullanacaktır. Ama bu gücü kullanırken sana enin için verilmemiş. Toplumun bireylerinin hak ve özgürlüklerini korumak kaydıyla verilmiş bir güçtür. O zaman bu gücü meşru olarak kullanacaksın. Yani karşılıklı bir sözleşme vardır. Anayasal hukukun temeli buradan kaynaklanır. Yani devlet baba ve eğitmen değildir. Devlet toplum için vardır. İnsan için var olan bir aygıttır. Ama bu aygıt zaman içerisinde insanlara baskı yapmaya başlıyor. Ve çareler arıyor. Ve bu tek çarede hukuk içerisine alıyor. İşte bugün Türkiye’nin tartıştığı budur. Yani yüzlerce yıl önce eski Atina demokrasisinde tartışılan konu Türkiye’de daha yeni yeni tartışılmaya başlanmıştır. Hata bu tartışma Osmanlı ve Tanzimat döneminden beri tartışılmaktadır. “ dedi.
DEVLET İLE SOKAKTAKİ İNSAN BİRBİRİNE GÜVENMİYOR
Devletin sokaktaki insana sokaktaki insanın da devletine güvenmediğine de dikkat çeken Selçuk daha sonra: “Türkiye öğle bir dönem yaşamıştır ki. Devlet sokaktaki insanına inanmadığı gibi sokaktaki insan da devletine inanmıyor. Eğer Osmanlı döneminde sokaktaki insan devletine inanıyor olsaydı tepelere ev yapmazdı. Çünkü insanlar vergi toplayıcılarından kaçtıkların için tepelere evlerini yapıyorlardı. Bunun hukukla bir ilgisi yoktu. Türkiye’de bir insan nikah şahidi olacaksa, nikah kıyıcı ille de nüfus cüzdanı istiyor. Ama şahit aklı başında yüksek öğrenim görmüş ve tabiî ki 18 yaşın üzerinde bir kişidir. Ama nikah memuru ‘Hayır, Nüfus cüzdansız olmaz’ diyor. Neden insanlar devletine inanmıyor. Bunun altında yatan budur. Bunda da çok şaşırıyorum ve bunlar düzelmiyor.” Şeklinde konuştu.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.