
Türkçeye Kıymayın Efendiler!...
Araştırmacı Yazar Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni İbrahim Çapan,hem Türkçe’ye zarar vermeye çalışanları uyardı, hem de Türkçe’nin komedi dili olmadığına değindi.
İzlenme rekoru kıran “Türk Malı” dizini farklı bir bakış açısı ile yorumlayan Çapan, Türkçeye kıymaya çalışanlara karşı, mukaddes Türkçemize saygı duruşunda…
İsim özelliği taşıyan “dil”in çeşitli tanımlarını yapmak mümkündür. Büyük Larousse’da dil maddesinde “dil” kelimesinin temel anlamı olarak şöyle bir tanımlama yapılır: “Dil, bir insan topluluğuna özgü olan, toplumdaki bireylerin duygu ve düşüncelerini anlatmak ve birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları sesli ve kimi zaman da yazılı göstergeler dizgesi.”
Bugünkü anlamıyla, dil bilim ile uğraşanların yapmış oldukları tanımlardan bazıları da şöyledir.
Dil bilimi ile uğraşanlardan Amerikalı Edward Sapir de dili şöyle tanımlıyor: “Dil, isteyerek üretilen semboller sistemi vasıtasıyla duygu, düşünce ve istekleri bildirmekte kullanılan tamamen beşerî ve bilinçli bir yöntemdir. “
Hall’e göre dil:” İnsanların alışkanlıkla kullanılan indî sembolleri vasıtasıyla iletişim kurdukları ve etkileştikleri bir müessesedir. “ Hall, bu tanımda “müessese” kelimesini dilin, toplum kültürünün bir parçası olduğunu vurgulamak için kullanmıştır.
N. Chomsky’e göre ise dil: “ Sınırlı sayıdaki unsurlarla yapılmış, her biri uzunlukça sınırlı unsurlar, bir dil de kullanılan sesler ve kurallardır. “
Canlıdır dil. Her canlının olduğu gibi dilin de bir geçmişi söz konusudur. Türkçe, dünya dilleri arasında Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna mensup olup, en yakın akrabası ise Mançu-Tunguzca’dır. Yapı bakımından ise eklemeli dillerden, sondan eklemeli dillerdendir. Yapım ekleri kelimenin anlamına, çekim ekleri ise kelimenin görevini belirler.
Yakın ve uzak lehçeleri, şiveleri ve ağız özellikleriyle hem yazı hem de konuşma dilidir.
Sesler heceleri, heceler kelimeleri, kelimeler kelime gruplarını, kelime grupları da cümleleri oluşturur. Kelime, düşünce birimidir.
Türkçe , çeşitli dil bilim dalları ile farklı yönlerden incelenir ve irdelenir. Ses Bilim(Fonetik), Fonoloji, Biçim Bilim ( Morfoloji), Dizim Bilim/ Tümce Bilim/ Söz Dizimi ( Sentaks), Anlam Bilim (Leksikoloji), Sözlük Bilim ( Leksikografi) , Ad Bilim ( Onomastik) , Lehçe Bilim ( Diyalektoloji), Gösterge Bilim/ İşâret Bilim (Semiyoloji).
“Ne okuyorsun Prensim?” diye soran Polinus’a :” Kelimeler!…Kelimeler!… Kelimeler!...” diye karşılık verir Hamlet. Kelimeler bir dünyayı yıkabilir. Bir dostluğu… Bir devleti… Bir aşkı da savaşlar başlatabilir kelimeler. Güzellikler ortaya koyabilir. İçimize bahar kokuları düşürebilir.
Bizim temennimiz Hamlet’i yanıltsın isteriz. Kelimeler, ne dostluğu… ne devleti… ne de aşkları yıksın. Savaşlara da sebep olmasın. Güzellikler sunsun… İçimize bahar kokuları taşısın.
Türkçe’nin renkli ve zengin bir dil olmasını en önemli niteliği ise kelimenin anlam özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Kelimeler , anlamlara tutkundur. Ağlar kelime … Ağlatır. Tebessüm eder kelime…
Güldürür. Bir değil, birkaç manası saklıdır kelimenin yüreğinde. Düşündürür bizi. Katar her cümleye farklı anlam. Her ifâde de rengi… Gölgesi… Işığı… Çağrışımı… Koyar farklı bir büyü etkisi ortaya. Sır küpüdür kelimeler. İncitmemek gerekir ruhunu kelimelerin.
Kelime, anlam hazinesidir. Kelimenin; temel, yan, mecaz anlamları vardır. Bu kadar mı? Hayır. Kelime; Deyimlerle… Atasözleriyle…İlişki sözlerle… Kalıplaşmış sözlerle…Terimlerle… Çeviri kelimelerle… Doldurma sözlerle… Argosuyla… Jargonuyla söz varlığını muhafaza eder.
Özellikle atasözlerimiz ve deyimlerimiz güçlerini sağduyudan ve sezgiden alır. Sezgi ve sağduyu haddeden geçirildikten sonra gösterirler varlıklarını. Bu iki karındaş, ortak hislerin birleştiği noktadır.
Akıl ve yüreğin ortak imzasıdır atasözleri ve deyimler.
Türk Edebiyat Tarihi’nde atasözleri ve deyimler nazma damgalarını vurmuşlardır.
“Tezek karda yatmas
Edgü isiz katmas.”( Divân-ı Lügâti’t Türk)
( Tezek kar altında uzun süre kalmaz, iyi ile kötü birbirine karışmaz.)
“ Teğme kişi öz bolmas
Yat yağuk tüz bolmas.”( Divân-ı Lügâti’t Türk)
( Herkes kendin gibi olmaz, yabancı ile yakın bir olmaz.)
“ Seni öz bildiğinden kimse yığmaz
Meseldir bu deniz destiye sığmaz.” (Gencine-i Raz Tercümesi)
“ Cefa kıldacınga yanut kıl vefa
Arımas nice yunsa kan birle kan.” (Atabetü’l- Hakayık)
( Sana cefâ edene sen vefâ göster; kan, her ne kadar kanla yıkansa temizlenmez.)
“Seringil serinmek eren kılkı ol
Serinse bulur er mesem gökke yol.” ( Kutadgu Bilig)
( Acele etme; ağırlık insanın ziynetidir. İvmeyen göğe yol bulur.)
“ Bu meseldir kim yanar kuru yanınca bile yaş” ( Muhibbî/ Kanunî Sultan Süleyman)
“Ayrük ağzıyla ağu içmek olur
Eliyle yılan tutmak olur.” ( Mantıku’t- Tayr Tercümesi)
“Erat boldu beğler kanatı yünü
Kanatsız kuş uçmaz i(y) beğler beği ( Kutadgu Bilig)
( Askerler beylerin kanatlarının tüyü gibidir; Ey beyler beyi kanatsız kuş uçmaz.)
“Gemisini kurtaran kaptandır.” ( İbrahim Şinasi)
“Nuh’un gemisine kaptan olmayan
Yelken açıp yel kadrini ne bilsin
O Süleyman kuş dilini bilirdi
Her Süleyman dil kadrini ne bilsin” ( Karac’oğlan)
“Gösterme… Karda gez de kimseye izlerini,
Kıymet bilmeyenlere arz etme cevherini,
Varlığını belli et, onun yerini, açmadan
Bir hamal kayığını sarhoş bilmez, yat sanır;
Eşeğe gem vurmayın kendini at sanır.” ( Namdar Rahmi Karatay)
Türkçe; Türküyle…Şiirle…Destanla… Şarkıyla… Ninniyle… Maniyle… Hikâyeyle… Romanla… Masalla… Atasözüyle… Deyimle…v.b ile kendisini koruyup, varlığını devam ettirir.
Fransız fikir adamlarından Jules Soury’i bir gün yolda görmüşler. Bu filozof kendi kendine konuşuyormuş:” Bütün masalları çürüttüm, yıktım, masalsız kaldım. Bana masal verin…Masal verin bana… Masalsız yaşayamıyorum.” Jules Soury’in bu halini görenler onu çıldırdı sanmışlar. Büyük deneme yazarlarımızdan, Türkçe savaşçısı Nurullah Ataç, bir yazısında onun bu çılgınlığına değinerek şöyle der: “Hayır, çıldırmamıştır. Belki de çılgınlıktan o gün kurtulmuştur.” Gerçek de bu değil midir? Türkü olsun… Şarkı olsun… Şiir olsun… Destan olsun…Ninni olsun… Mani olsun… Hikâye olsun… Roman olsun… Masal olsun… Atasözü olsun… Deyim olsun… Bizi, biz yapan kültür değerlerimiz değil mi? Bizi, kendi kabuğumuzdan çıkarıp, cemiyetin diğer fertleriyle yaklaştırmaz mı? Aklımızı, ruhumuzu geliştirmez mi?
Düşüncelerimizi, Türkçeyle eğitebilirsek, her şey yoluna girecektir. O zaman kimse Jules Soury tavrını sergilemeyecektir. Düşüncelerimizin eğitiminde Türkçeye şaşı bakarsak Jules Souryler artacaktır cemiyetimizde.
Türk Edebiyatı’nın üçüncü periyotunu Türk Teceddüt Edebiyatı ismiyle nitelendirir İsmail Habib Sevük. Bu bölümün tarihî seyrine göre Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ile günümüz Türk Edebiyatının bölümlerinde hikâye, roman ve diğer nesir türlerinden atasözleri ve deyimler bol miktarda kullanılmıştır.
“Celâl Sahir, işin acemisi olduğu ve bu yolda hiçbir tecrübesi bulunmadığı için işi yüzüne gözüne bulaştırmıştı.”( Sertel, 1977:67)
“Çocukların tepesi attı, herifleri boks yumruklarıyla yere sermeye kalktılar.” (Güntekin, 1996b:53)
“Şimdi ayıkla pirincin taşını.” (Kutlu,1990:29)
“ Peder Rahmet-i Rahmana kavuşursa biz konuyoruz. Konduk mu şeytanın bacağını kırdık demektir.”( İlhan, 1996:56)
“………ayağını denk al! Seni yemeyi kafasına koyduysa, yapamayacağı yoktur keratanın.” (İlhan, 1996:25)
“Nihad, gözlerini süzerek içini çekti.” ( Safa, 1996:7)
“Onun için böyle, işlemeli kazaklar içinde, iki dirhem bir çekirdeksin, değil mi?” (Kısakürek,1997:100)
“Boynu bükük gibi dururdu;ama keçi gibi de inatçıydı.”(Alatlı, 1999:453)
“Bir saat sonra Akşemseddin başını secdeden kaldırmış, mübarek gözleri kan çanağını andırır bir şekilde başında bekleyen genç Fatih’e…” (Beyatlı, 1985:131)
“Geri tepen teknik değil, tekniği insanoğlunun hizmetine vermeyi beceremeyen Batı kültürü!...” (Alatlı, 1999:192)
“ Gözü bu kadar pek bir adamla rezalet çıkarmayı kim ister?” (Kısakürek, 1997:175)
“Her şey istediği gibi olmuyorsa, suç bizim mi? Her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi oluyormuş.” (Mıyasoğlu, 1980:191)
“İboş’un eski ülkesinde tuhaf bir ünü vardır. Ona, bir pire için yorgan yakan derlerdi.” (Seyfeddin, 2000:111)
“Gün doğmadan neler doğar, dedikten sonra gülümseyerek yaklaştı.”(Safa, 1996:13)
“ Bunlar böyle işte! Ömür törpüleri! diyordu Müjgan, ‘ Ne olacak işte, armut uzağa düşmez, armut dibine düşer!” (Alatlı, 1999:459)
“Mızrak çuvala sığmaz, sözüne uygun olarak yavaş yavaş Amca Bey üzerine Şemi’nin dikkati, Amca Bey’in de Şemi’nin sevda işlerine dair gözü, her ikisinin de Sadri üzerinde çekemezlik gözleri açılmaya başlamıştı.” ( Güntekin, 1996b:82)
“Verem. Hem de hayli ilerlemiş. Ağır iş görmeyecek, iyi beslenecek, falan filan. İşte deve, işte hendek. Dayanabilirsen dayan.”( Kutlu, 2007b:15)
“Zamanında çok ses çıkarmış bir şeye yaramamış. Ne demişler: Alışmış kudurmuştan beterdir.” (Kutlu, 2007b:53)
“ Bir iki iflâs geçirmiş, yılmamış; her seferinde sıfırdan başlamış; ı, ıh; vermeyince mabud neylesin Sultan Mahmud hesabı.”( Kutlu, 2007b:75)
“ Ulan bir ufak kör kız işte, biraz toparlansanız, az sıkışıverseniz bu zavallı da aranıza girip sebeplenecek. Yok. Nuh demiş, peygamber dememişler.”( Kutlu, 2007b:85)
“Evet, kar yağmış, yolu iz; kapatmış. Hani ne derler: Evli evine, sıçan deliğine; ortalık iyice tenhalaşmış.”( Kutlu, 2007b:106)
“ Bir görme engelliyi sempatik kılan ses, zekâsı, esprileri, konuşma temposu, hayata bağlılığı ve ataklığıdır. Eh, Nimet için bundan iyisi Şam’da kaysı.” (Kutlu, 2007b:114)
“ İki görmez âşık sabah işe giderken ve akşam işten dönerken Cesur başlarından geçenleri otuz iki kısım tekmili birden Nimet’e anlatıyor.” ( Kutlu, 2007b:117)
Bir özel televizyon kanalında “Türk Malı” isimli dizi seyredilme rekoruna koşuyor. Koşarken Türkçeyi inciltmekten de sakınmıyor. Dil şuuru yaralı olan cemiyetimizde, dil çöküntüsüne tuz biber oluyor, “Türk Malı”: çünkü televizyon en etkili iletişim aracıdır. Hem göze hem de kulağa ediyor hitâp. Alıyor çok çabuk etkisi altına çocuk ve gençleri. Çocuk ve gençleri mi sadece? Tabii ki hayır! Cemiyetimizde Ferhundeler… Bihterler… Behlüller… Bihruz Beyler… Ali Beyler… çoğalmadı mı?!...
Kuzey Prodüksiyon Yapımı olan “ Türk Malı”nın yapımcısı Ali Gündoğdu. Senaryo yazarlığını ve yönetmenliğini ise Tayfun Güneyer yapıyor. Oyuncuları ise ciddî tiyatro sanatçılarımız: Binnur Kaya, Şafak Sezer, Bekir Aksoy, Sinan Çalışkanoğlu, Hazal Şenel, Ünal Yeter, Selin Altay, Nadide Sultan, Devin Özgür Çınar, Metin Zakoğlu, Beliz İnal, Gökhan Şimşek, Şafak Pekdemir, Damla Cercisoğlu, Şerif Issı, Barış Çelikoğlu, Güven Kıraç, Tuna Arman.
“Türk Malı”nda kalıplaşmış söz öbeklerimiz labirent içresinde kaybedilmeye çalışılıyor. Nasıl mı? İşye böyle.
“Kargaya yavrusu kuzu görünür.” (Karga yavrusuna bakmış:”benim ak pek evlâdım”demiş/Kuzguna yavrusu anka görünür.)
“Mal canın yorganıdır.”(Mal canın yongasıdır.)
“Uzun lafın sopası.”( Uzun lafın kısası.)
“Kanın fokurdaması.”(Kanı kaynamak.)
“Evlilik sultanlıktır.”(Bekârlık sultanlıktır.)
“ Sıfat tantanaları.”( Sıfat tamlaması)
“ Tebrik koyuyorum sana”( Seni tebrik ediyorum.)
“ İyilik et denize yat.”( İyilik et denize at, balık bilmezse Hâlik bilir.”
“ Her koyun kendi bacağıyla basılır.”( Her koyun kendi bacağından asılır.)
“ Adale mülkün temelidir.” (Adalet mülkün temelidir.)
“Ağaç yaşken emilir.”( Ağaç yaşken eğilir.)
“Hayatımı yazsam orman olur.”( Hayatımı yazsam roman olur.)
“ Erkeğin midesine giden yol yakınından geçer.”(Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.)
“Yemekler zaman hışmına uğramasın.”(Yorumsuz)
“ Moda insanın üzerine yapışanı giymesidir.”( Moda insana yakışanı giymesidir.)
“Hayat dönme dolap gibidir, iniş ve çıkışları vardır.”( Yorumsuz)
“ Kitap, insanın en iyi tostudur.”( Kitap insanın en iyi dostudur.)
“ Söz sükûtsa, gümüş altındır.”( Söz gümüşse, sükût altındır.)
“ Komşu komşunun gülüne muhtaçtır.”( Komşu komşunun külüne muhtaçtır.)
“ Yalancının mumu yansıyana kadar yanar.”( Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.)
“ Üzüm üzüme baka baka kamaşır.”( Üzüm üzüme baka baka kararır.)
“ İki kişinin bindiği tır değildir.”( İki cambaz bir ipte oynamaz.)
“ İstemek başarının karısıdır.” ( İstemek başarının yarısıdır.)
“ Kitabı en iyi şekilde emmeliyiz.”( Kitabı en iyi şekilde okumalıyız)
“ Biz gayet misafir parkır bi aileyiz.”( Biz misafirperver bir aileyiz.)
“ Piyasadaki vurgunluk emişen ülkelerin hisse senetlerini feci vurdu, dibe fırlattı.”(Yorumsuz)
“ En bozuk saat bile günde iki kez yanılabilir.”( Yorumsuz)
“ Aşkın kaşı yoktur, aşkı bulmak zor değildir, onu koruklamaktır.” ( Aşkın yaşı yoktur, aşkı bulmak zor değildir, onu kovalamaktır.)
“ Galiba şah mart olmuş.”( Galiba şah mat olmuş.)
“ Biz de Boğaziçi’nde okurken bayfrenkimiz vardı.”( Yorumsuz)
“ Kurgulu beygir dalında pek çok madalya ve ödüllüm vardır.”(Yorumsuz)
Beyler!... Vahim ve yanlış bir yoldasınız…
Türkçeye kıymayın efendiler!...
Sanat uğruna… Komedi uğruna…Güldürme uğruna… Hiç ama hiç kimsenin Türkçeyi kirletmeye ve yıpratmaya hakkı yoktur. Derler ki “ İstisnalar kaideyi bozmaz.” Biz de diyoruz ki istisnalar kaideyi bozar. Mizaha sansür konur. Bu da RTÜK’ün görevidir yanılmıyorsak. Gerçi o kadar çok şeyler de yanılıyoruz ki…
Gönül isterdi ki … Türkçe isterdi ki… Bu dizinin adı “Türk Malı” olmasaydı.
Türkçeyi, komedi kafesine kapatmak; hem Türkçeye hem de kültürümüze ihânettir; çünkü Türkçe kültürümüzün köküdür. Aksini iddia etmek, aksini tasavvur etmek abesle iştigâldir.
Sanat adına, birilerine komisyonculuk ve fasonculuk yapıyor(lar)uz. Tekrar da fayda var. Türkçeye kıymayın efendiler!...
Biz, hep olumsuzluğa kilitlenmiş değiliz. Güzeli de güzelliği de görme ve takdir etme yürekliliğine sahibiz. (Altı numara miyop olmama rağmen)
Bu yıl sekizincisi tertiplenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nda; barış ve dostluk dili olarak Türkçeyi tercih eden; renkleri, dilleri , dinleri, mezhepleri farklı yüz yirmi ülkeden gelen çocuk ve gençler; okudukları, şiirler, seslendirdikleri Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve Türk Pop Müziğinin seçkin eserleriyle imparatorluk dili Türkçenin zenginliğini bir kez daha yaşattılar. Yaşayanlar da yaşatanla da var olsunlar.
Türkçeye, aşk karakteriyle bağlanmalıyız. Aşk ruhumuz yetkinleştikçe, gelişir ve bizi düşünme merdiveninde adım atmamızı sağlar.
Millî bir kimliğe sahip olan Türkçe kültürümüzün, nesillere en büyük emânetidir. Atalarımız : “ Emânete ihânet olmaz.” dememişler miydi?!...
Der ki Salâh Birsel: “Ben, Tanrı’nın günü aletli beden eğitimi yaparım. Yalnız benim aletlerim kelimelerdir.” Salâh Birsel’in “Kelimeleri” ile biz niye yapmayalım spor?
Yanlışın neresinden dönersek o kadar kârlıyızdır. Türkçe düşünmez… Türkçe yazmaz… Türkçe konuşmazsak… Mutlaka ama mutlaka bir gün duygularımız nasırlaşacaktır.
Türkçeye kıymayın efendiler!...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.