
24. Yılında Hocalı Katliamı
Kars Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği tarafından Halk Eğitim Merkezi’nde 24. Yılında Hocalı Katliamı konulu panel düzenlendi.
Panele İl Milli Eğitim Müdür Vekili Cemalettin Güven, Müdür Yardımcısı Harun Yenice, Azerbaycan Kars Başkonsolos Yardımcısı Ramin Yusufov, Kars Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Polat, kurum ve daire amirlerinin yanı sıra vatandaşlar katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programda Kars Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği Başkanı Mehmet Tekel tarafından kısa bir açılış konuşması yapıldı. Tarihi belgeler ışığında Azerbaycan Hocalı’da Ermeniler tarafından yapılan Türk soykırımını gözler önüne sunmak, 20. yüzyılda insanlık suçunun kimler tarafından ve nasıl yapıldığını gün ışığına çıkarmak amacıyla düzenlenen panelde; Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Selçuk Ural, Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim üysi Prof. Dr. Hacali Necefoğlu ve Kafkas Übiversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop tarafından birer konuşma gerçekleştirildi.
İlk olarak Prof. Dr. Selçuk Ural tarafından yapılan sunumda, tarihte ülkelerin komşuluk ilişkilerinde nasıl bir yol izlediğini ve çıkarları doğrultusunda ne tür değişimler sergilediklerine dikkat çekerek, Ermeni halkına Osmanlı devletinin sağladığı haklardan söz etti.
“ÇIKARLARI UĞRUNA CANAVARA DÖNÜŞEN KOMŞULAR”
Ural, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bu tip ülkelerin tarihi çıkarları uğruna komşuluk ilişkilerinde nasıl yerle yeksan eylediğini, nasıl bir anda canavara dönüştüğünü ve aslında genetik olarak geçmişten günümüze kadar gelen genetik rahatsızlıklarını uygun bir ortam oluştuğunda yeniden nasıl ortaya çıkardığını ibretle gördüğümüz hadiselerden bir tanesidir bu olay. Geçmişe böyle bir atıfta bulunmamızın sebebi kuşkusuz 20. Yüzyılın başlarında yaşanan bir takım hadiselere dayalıdır. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla birlikte yeniden bir devlet ve toplum nizamı oluşuyor. Buna biz tarihçiler olarak milletler sistemi adını veriyoruz. Her unsurun kendi sosyokültürel yapısı içerisinde kendi varlığını devam ettirmesi, haklarını koruması ve bunun üzerine hayatlarını idame ettirmeleri anlayışına dayalı bir sistemdir. O zaman kadar Bizans İmparatorluğu’na tabi olmuş ve yıllarca bu şekilde yaşamış olan bir ulusa Fatih Sultan Mehmet, bu bahsettiğimiz sistem dahilinde muazzam haklar veren ve üstüne üstlük bütün Doğu Hıristiyanlarının en üst makamı olan Patriği inşa ederek Ermeni ulusuna Bizans dönemi ve daha önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek derecede kıymet vermiştir. Aynı anlayış 1839’a geldiğimizde Tanzimat Fermanı ile devam etmiş, orada da Osmanlı vatandaşlığı üzerinde Ermeniler Müslümanlarla ve diğer unsurlarla beraber eşit bir millet olarak tanımlanmış ve gereken haklar verilmiştir. Devamında 1860’a gelindiğinde Ermeni Milleti Nizamnamesi ile Ermenilerin bütün dini, sosyal anlayışları devlet tarafından tanınmış ve güvence altına alınmıştır. Fakat bu durum Rusya’nın sıcak denizlere inme projesi olarak da bilinen ve Kafkaslara doğru genişlemesiyle başlayan süreçte ne yazık ki Ermeniler de mensubiyet duygusunu kaybederek Osmanlı devleti yerine Çarlık Rusya’ya doğru dönerek bu noktada Rusya’dan yana bir tavır takınmaya başlamıştır. 1878 Türk-Ermeni-Rus ilişkilerinde olduğu kadar Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir dönüm noktasıdır. Bu noktadan sonra Rus Çarlığı, Doğa Anadolu Bölgesi ve Kafkaslarda büyük Ermenistan Projesi’nin hamisi ve aynı zamanda Ermeni milletinin de hamisi durumuna gelmiştir. Tüm bu gelişmeler sonrasında tüm bu katliamları, cinayetleri geliştirecek olan Taşra Cemiyeti kurulacaktır. Bu anlamda 1890 belki Ermeniler açısından kutlanabilir bir tarihtir ama insanlık açısından kara bir gün olarak tanımlanması gerekmektedir.”
“ERMENİSTAN, RUSYA’NIN ‘BÜYÜK ERMENİSTAN’ PROJESİ’NİN HAMİSİDİR”
Hocalı Katliamı’nı; “Bu hadise tüm dünyanın siyasi, hukuki, insani açıdan önem göstermesi gereken bir hadisedir.” diye tanımlayan Prof. Dr. Hacali Necefoğlu ise, konuşmasında; “Azerbaycan’ın kuzeyinde bağımsız olma mücadelesi veren Bakü, Karabağ, Nahcivan ve bu bölgedeki diğer yerler o zaman Kafkasya’ya doğru genişlemeye başlayan Rus İmparatorluğu’nun hedefindeydi. 1770 yılında Bakü’de geçici işgaliyet yaşatanlar bu bölgelere Hristiyan ve Ermeni halklarını yerleştirme amacında olup bunun ne pahasına olursa olsun yapılacağını söylüyorlardı. 1768 yılında 2. Katerina Ermenileri himayesine aldığını ilan eden bir ferman yayınlamıştır. 1802 yılında ise Rus Çarı 1. Aleksandr da ne pahasına olursa olsun Ermenilerin Azerbaycan’ın bu topraklarında yer alması gerektiğini beyan ediyordu. Rusya’nın bu emellerine alet olan Ermeniler, Rusya’nın Büyük Ermenistan hayallerini yaşatmak ve hayata geçirmek için fırsat buldukça Rusları kullanmaktan da hiçbir zaman çekinmiyorlardı.” ifadelerini kullandı.
“SERHAT’IN BAŞ ŞEHRİ BU KADAR DUYARSIZ OLMAMALI”
Konuşmasına; “Öncelikle Ankara’da yaşanan terör saldırıda hayatını kaybeden askerimize, polisimize vatandaşlarımıza Allah gani gani rahmet eylesin.” cümleleriyle başlayan Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, “Az önce de hep birlikte sine vizyonda bir katliamı gerçek yüzüyle seyrettik. Bu program hazırlanırken birçok emek verildi fakat ne yazık ki katılım gösteren vatandaşlarımızın sayısı oldukça düşük ve bu tür olaylar ne gariptir ki bizlerden çok uzakmış gibi geliyor. Tıplı insanın kendini ölmeyecekmiş gibi hissetmesi gibi. Yarına çıkmaya bir senedimiz yokken bu tür bir duyarlılığımız olmazsa Allah muhafaza bizde çok güzel bir laf vardır ‘Bugün ona yarın bana’ bunun başka bir açıklaması yok. Hele hele Serhat’ın en baş şehri konumunda olan Kars, bu tür farkındalıkların yayıldığı yer olmalıdır.”diyerek katılımın az olmasından yakındı.
“TARİH BOYUNCA TÜRK MİLLETLERİNİ ÖCÜ GÖSTERDİLER”
Batılı ülkeler tarafından Türklerin tarih boyunca kötü milletler olarak gösterdiklerinden bahseden Kop, “Gerek biz gerekse Azerbaycan negasyonist bir devlet olarak biliniyoruz. Ne demek negasyonist hani üstünü başını yırtsan da haklı olduğun halde kimseye haklılığını anlatamazsın ya. İşte biz tam öyleyiz ki, Azerbaycan da bu noktada bizlere benzedi ne yazık ki. Bizim bu arkadaşlarla soykırım haricinde bir başka sorunumuz Ağrı Dağı’nı Ararat Dağı diye kendi logolarında, flamalarında göstermeleri gibi bir durum söz konusudur. Bu nasıl bir şeydir. Siz bir fotoğrafçıya gidip 6 tane vesikalık fotoğraf alırken; ‘Bana oradan 6 tane Yaşar Kop resmi ver’ mi diyorsunuz. Böyle bir durum akla uygun mudur? Git sen kendi ülkendeki yerleri göster, benim ülkemdeki yerleri niye kendininmiş gibi gösteriyorsun. Adamlar tutturmuşlar 1921 tarihindeki Kars Antlaşması’nı tanımıyorum. Tanıma, sen tanımayınca o antlaşma geçersiz mi oluyor, nedir yani. Hani çok meşhur bir laf vardır sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda mı. Bir başka sorunumuz Azerbaycan topraklarının işgal edilmesi. Peki biz neden böyleyiz? Bir itirafla biz Alman ders kitaplarında dahi özellikle 1969 yılına kadar eğitim politikasının UNESCO üyesi olmasına rağmen Türkleri kötü göstermek olarak uygulandığını öğrenmemizin üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Hatırlayın bir zamanlar Fenerbahçe futbol takımında oynayan, şu an da İstanbul Başakşehir forması giyen ve o dönem İnter’de oynayan Emre Bölezoğlu’nun olduğu maçta ‘Anne Türkler Geliyor’ diye pankart açılmıştı. Amaç her zaman Türkleri kötü göstermek olmuştur. 1 Ocak 1996 yılından beridir tüm dünya ülkelerinde ermeni okulu varsa o okullara 1915 Türk katliamı diye ders koydururlar. Seçmeli de değil. o yüzden biz hep böyle kötü gösteriliyoruz. İstediği Kadar Türkiye de ki tek resmi tescilli Hatay’ın Samandağı ilçesinin Vakıflı köyünde ki o kaliteli muhtarımız bunlar katliam yapmadı demiş olsa da işte başımıza her türlü şeyler geliyor.” diye örneklendirdi.
“SİZE BUNLARI SÖYLEMEYECEĞİM”
Katılımcılara; ‘Bugün burada sizlere bu konulardan bahsetmeyeceğim’ dediği birçok can alıcı konuyu yüksek ses tonuyla başlıklar halinde sıralayan Yaşar Kop, “400 tane Fransız askerinin özel eğitimli olarak oralara gidip orada ki Ermenileri eğitip, eğittikten sonra da bizzat katliam böyle yapılır deyip birçok şeyin de müsebbibi olduğunu söylemeyeceğim. Ya da çocuk katilidir diye kahraman unvanı aldığından bahsetmeyeceğim. Ben aslında şunları söyleyeceğim. Karabağ sorununa Azerbaycan ile bile biz bile farklı bakıyoruz. Bu işin tıpkı Filistin meselesi gibi iç bir mesele değil dış bir mesele olduğunu söyleyeceğim. Zamanında boğazlar meselesinin de öyle olduğu gibi. Birde hocalı katliamından sonra daha doğrusu Karabağ’dan sonra orada ki sivil halkın acaba bugün bile başında ne var diyerek onlardan birkaç cümle bahsedeceğim. Sahte kabadayılık, kâğıt üzerinde kabadayılık mı yapalım. Ermenistan sen kimsin mi diyelim diye bir tedirginlik oluşmuş. Siyasetçi olmak herhalde ayrıcalıklı bir şey. Biz eğer direk Azerbaycan’ı hemen tanırsak Hıristiyan Müslüman savaşı çıkabilir diyor rahmetli Süleyman Demirel. Böyle bir durum var. Hasan Hasanova var. 1991 tarihinde dönemin başbakanı. Ama birde Rusya’nın dış işlerinde olan bir adam var. Artık Sovyet sosyalist cumhuriyet birliği dağıldı. Parmaklarımızda ki gibi birçok ülke adları var. Ama diyorlar ki Türkiye ile Moskova hiçbir zaman ilişkilerini bozmaz. Çünkü o dönemde söylenen ve deklare edilen çok tartışılabilecek bir cümle var. Deniyordu ki özellikle şuan geçti Azerbaycan’ın başına. Sakın ha hemen tanımayın. Çünkü, Rus yanlısıdır. O yüzden siz bunu meşrulaştırırsınız. Ama artık Ermeni ve Yahudi lobisinden korktuğumuz o dönem ki Türkiye ile şimdi ki Türkiye bir değil.” dedi.
“EL İNSAF YAHU, BU NASIL BİR DÜŞMANLIK ANLAYIŞIDIR”
Karabağ sorununun 1987’de başlayıp 1993-94 yılında biten bir olay olmadığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop. “Bu sorun 200 yıllık bir hayali ütopyadır. Bunun tescillenebilmesi içinde iki tane gayeleri var. Nasıl ki Rusya Ermenisiz bir Ermenistan hayal ediyorsa, Ermenistan da Azerisiz b,ir Ermenistan kurmak istiyor. Bu şahıslar diyor ki bir milyon insan bir araya gelmiş. Bir milyon göçte Azerbaycan’a olmuş. Her taraf bir hocalı. Ermenilere sadece tehcir denilmiş. Neden tehcir denilmiş? Çünkü artı etrafı kapattı. Ermenistan’ın geleceği bize bağlı. Bizim ona ihtiyacımız yok. Ama onların geleceği bize bağlı. Lozan da ki ilk önümüze gelen konu. Patrikhane. Biz bunu kullanamıyoruz. Birde askeri durumu var. Ortalama 60 bin askerleri var. Bizim burada zorumuza giden şudur. Füzeleri var ve Rusya’nın da silah deposu durumda. Orada ki mevzu Ermenistan değil, Rusya. Türkiye Cumhuriyeti Devleti İslam’ın da son ordusu. Bosna’da 1990 yılında 31 Aralık’ta kıyma makinesinin içerisinde bir buçuk iki aylık çocuğunun etini çekip zorla yedirdiler. Ama lafa gelince de mangalda kül bırakmıyoruz. Her şeyimiz fesat. Adamlar çok sinsi. Nehirlerin içine radyoaktif madde atmışlar. Azerbaycan’da kanser olayları çok sayıda arttı. Çünkü içme suyundan, zirai suyundan, orada ki tarımın suladığı birçoğu da Ermenistan tarafından geliyor. Ekolojik dengeyi bozuyor. El insaf yahu bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir düşmanlık anlayışıdır.” şeklinde konuştu.
Panel katılımcılara plaket takdimiyle sona erdi.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.