Sarıkamış neyi anlatır

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kars İl Teşkilatının “Sarıkamış neyi anlatır” yazısı:

“Sarıkamış nedir?” değil. “Sarıkamış neresidir?” hiç değil. ‘Sarıkamış’ neyi anlatır? Hele de başka şeyleri anlatmak istediklerinde, ‘Sarıkamış’tan medet umanlar var oldukça; doğru soru, “Sarıkamış’ın kendisi ne anlatır?” olmalıdır.

Sarıkamış Harekâtını Allahuekber Dağı’ndan ibaret sananlar, Çanakkale’de olduğu gibi, havada çarpışan mermileri görmek istemeyenlerdir. Sarıkamış Harekâtını Allahuekber Dağı’ndan ibaret sananlar, bu mermi sağanağı altındaki kahramanca çarpışmaların şehitlerine saygısızlık edenlerdir.

“Sarıkamış nedir?” değil. “Sarıkamış neresidir?” hiç değil. ‘Sarıkamış’ neyi anlatır? Hele de başka şeyleri anlatmak istediklerinde, ‘Sarıkamış’tan medet umanlar var oldukça; doğru soru, “Sarıkamış’ın kendisi ne anlatır?” olmalıdır.

Özellikle son yıllarda, cerrahların neşterlerini özensizce sapladıkları bir yürek gibidir Sarıkamış. Oysa, ona yaklaşırken; Türk tarihinin kalbine yaklaşırken gösterilmesi gereken özen gösterilmelidir. Tarih duyuşuna sahip her Türk’ün gözünde, ‘Sarıkamış’ bir yer adı değil, bir kavramdır artık.

Tarih duyuşuna sahip olmayanların gözünde ise; yüreği Turan coğrafyası kadar geniş bir yiğidin gömülmek istendiği bir ‘mezar’dır sadece. Öyledir, “Sarıkamış” dendi mi; onların gözlerinin önüne ‘ölüm’den ve ‘mezar’dan başka bir şey gelmez.

“Enver’in tek kurşun atmadan kırdırdığı” diye başlayan hezeyanların sahipleri, şehit olan vatan evlatlarının sayısını 50, 70, 90 binlerden başlamak üzere, ordu mevcudunun üzerine dek çıkartanlar, Enver’in cephedeki düşmanı olan Rus generaller kadar bile insaf ve vicdan sahibi değillerdir. Rus generallerin raporları, bunlara nispetle, daha tarafsız bir gözle kaleme alınmışlardır.

Şehit olan bir cana da yüz bin cana da aynı yanar yürekler, biliriz. Burada “ölüm muhasebesi” yapmak niyetinde değiliz. Bununla birlikte; sanki açık arttırmadaymışçasına, sayıyı arttırma iştiyakının ardındaki niyetin, binlerce candan çok, sadece bir tek kahramanı toprağa gömmek olduğunun bilinmesinde ısrarcıyız.

Sarıkamış Harekâtını Allahuekber Dağı’ndan ibaret sananlar, Çanakkale’de olduğu gibi, havada çarpışan mermileri görmek istemeyenlerdir. Sarıkamış Harekâtını Allahuekber Dağı’ndan ibaret sananlar, bu mermi sağanağı altındaki kahramanca çarpışmaların şehitlerine saygısızlık edenlerdir. Ordu, Köprüköy’den Sarıkamış’a ıslık çalarak yürümemiştir. Çok şiddetli çarpışmalar olmuş ve bu şedît muharebelerden zaferle çıkılmıştır. Bütün bunlar olurken; Enver de kuştüyü yatağında veya saraylarda değil, cephenin en ön safındaydı. Orduya komuta eden subaylar, ön saflarda savaşırken veya savaş şartlarının sonucu yakalandıkları hastalıklardan kurtulamayarak şehit olmuşlardır. Enver, kılıçla karnı yarılan bir atın içine sokularak, onun vücut ısısı sayesinde, donarak ölmekten kurtarılmıştır.

İnsanları ‘kahraman’ yapan şey, başarılarından çok, başarmak istedikleri ve bu uğurda göze aldıklarıdır. Türk tarihi pek çok kahramanı bir arada barındırabilecek büyüklüktedir. Bir kahraman olarak Mustafa Kemal’in varlığı, başka kahramanları dışarıda bırakmanın aracı olarak kullanılmamalıdır. Enver’i aşağılamaya çalışmakla, Mustafa Kemal’i yüceltmek arasında doğrudan bir bağlantı olduğuna inananlar, Mustafa Kemal’in, Enver’in ölümünü “güneşin batışı” olarak nitelemesi üzerinde durup düşünmelidirler.

Sarıkamış taarruzu, askerî bakımdan ‘baskın’ tarzında bir askerî harekâttır ve teknik olarak mükemmel hazırlanmış bir plandır. Harekâtı gerçekleştirecek 3. Ordu; 9., 10. ve 11. kolordular ve 2. süvari tümeninden oluşuyordu. Plan; bir kolorduyla, düşmanın cepheden tespitini, iki kolorduyla da kuzey kanadından kuşatılarak, düşman cephesinin 30-35 km. kadar gerisindeki Sarıkamış’ın ele geçirilmesiyle büyük düşman kuvvetlerinin imhasını öngörüyordu. Bu haliyle, ABD Askerî Akademisi’nde (West Point) dahî anlatılmaktadır, ki; Rus generallerin raporları da bunu teyit etmektedir. Nitekim, Genelkurmay Başkanlığı da -artık- “Sarıkamış Kuşatma Harekâtı; düşman kuvvetlerinin arkasına düşmeyi hedef alan başarılı bir plandı” ifadesine resmî internet sitesinde yer vermektedir.

Harekât mükemmel planlanmıştı. Ne var ki; başta Hafız Hakkı Paşa olmak üzere, bazı komutanların emirlerin dışına çıkarak kendi başlarına kahramanlığa kalkışmaları, ikmal sisteminin çökmesi ve tifüs salgını istenmeyen sonu getirmiştir. Plan üç kolordunun birleşmesi üzerine kurulmuşken; Hafız Hakkı Paşa’nın kaçan Rus birliklerini takip etmek suretiyle, kuşatma hattını 100 km. kadar genişletmesi amaca ulaşılmasını engellemiştir. Öncü birliklerimiz Sarıkamış’a girmiş fakat buluşma gerçekleşmeyince yok edilmişlerdir. Hafız Hakkı Paşa’nın kendisi de orduyu kıran tifüs salgınından kurtulamamış ve 15 Şubat’ta vefat etmiştir.

Sarıkamış 1876-1877 Osmanlı-Rus savaşının sonunda Rusların eline geçmiş olan vatan toprağının kurtarılması için yapılmış bir harekâttır ve Türk savaş tarihinde kaybettiğimiz tek muharebe de değildir. Bununla birlikte; Sarıkamış’ın kaybedilmesi bile kurtarılması için gösterilen çabanın başarısızlığa uğraması kadar abartılmamıştır. Peki, bu kez neden abartılmıştır? Çünkü; o artık Enver’in Sarıkamış’ıdır.

Ne yazık ki; tarih -çoğu zaman olduğu gibi- yine iç siyasetin merceğinde kırılarak kitlelere sunulmuştur. Sarıkamış’ta olup bitenlerden 1922’ye dek söz edilmemiştir. İlk kez, 9. kolordu kurmay başkanı olarak Sarıkamış muharebelerinde bulunmuş ve esir de düşmüş olan yarbay Köprülü’lü Şerif (İlden) “Sarıkamış İhata Manevraları ve Meydan Muharebeleri” adlı, hatıralarını ihtiva eden kitapla birlikte bu konuyu gündeme getirmiştir. “Kurşun atmadan ölen 90 bin asker” ifadesi de ilk kez bu kitaptan sonra dillere pelesenk edilir olmuştur. Şerif İlden’in kitabında Enver Paşa için kullanılan ağır ve saygısız ifadelerde İlden’in psikolojisinin ipuçları da saklıdır. Köprülü’lü Şerif, Enver Paşa’dan yaşça büyük, rütbece küçük olmanın ve onun tarafından emekliye sevk edilmiş bulunmanın kompleksi ile kitabını kaleme almıştır. Şerif İlden’in hatıraları 2006 yılında, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yeniden basılmıştır. Bu baskıda, hatıraları yayına hazırlayan dahî Şerif İlden’in psikolojisi konusunda okuyucuyu uyarmak durumunda kalmıştır.

Şerif İlden’in abartılı ve Enver Paşa ile ilgili saygısız ifadelerinin yaygınlaşmasının ardında ise siyasî bir tavır vardır: kitap, Kurtuluş Savaşı’nın en zor dönemeçlerinin alındığı günlerde yayımlanmıştır. Bu günler, aynı zamanda, en ufak bir ayak sürçmesi ihtimaline karşı, Enver’in hâlâ bir umut olarak saklandığı günlerdi. Batum’da beklemekte bulunan ve belli kesimlerin nazarında hâlâ bir umut olan Enver’in yurda dönmesini engellemek için, Enver’in aleyhindeki iddialar desteklenmiş ve yayılmıştır. İttihatçı kadroların üzerine kurulan kurtuluş hareketi liderliğinin bu tavrını anlamak da güç değildir. Bu devirde Enver’e karşı başka söylenti kampanyaları da (Bolşevikliği v.s.) düzenlenmiştir.

Kahraman bir Türk komutanını bir muharebenin sonucuyla dâra çekmeye çalışmak, Türk tarihinin duyuşuna sahip hiç kimsenin başvurmayacağı karakterde bir iştir. En büyük erdemin tutarlılık olduğuna inananlar, bu ölçütü sorumsuzca kullanacak olsalar, ortaya çıkacak sonuç ise hiç kimsenin görmek istemeyeceği türden olurdu: Çanakkale’deki zayiat, Sarıkamış’la kıyaslanamayacak denli büyüktür. Bununla birlikte; Çanakkale bir kahramanlık destanı ve bir zaferdir. Çanakkale Boğazı’nı geçen denizaltıların Marmara’da savaşa katılmış olmaları “Çanakkale Geçilmez” demeye engel değildir.

Öte yandan; ne Çanakkale ne de Sarıkamış olmayan başka cephelerimiz de vardır; nedense Sarıkamış gibi dile dolanmayan. Çanakkale’de komuta kademesinde bulunan Liman von Sanders ve Mustafa Kemal 1918’de, Filistin cephesinde savaşan orduya da komuta etmişlerdir. Yıldırım Orduları Grubu adına Türk ordusuna komuta eden Liman von Sanders ve kurmay başkanı Mustafa Kemal, Allenby komutasındaki İngiliz ordusu karşısında, mevcudun ¾’ünü zayiat olarak bırakmak zorunda kalmışlardır.

1 Ekim’de Şam, 25 Ekim’de Halep kaybedilmiş, hattâ Mustafa Kemal’in komuta ettiği birlikler 26 Ekim’de Müslimiye istasyonunu kaybederek, İstanbul ile Irak cephesinde bulunan Ali İhsan Paşa komutasındaki 6. Ordu arasındaki bağlantının kesilmesine yol açmışlardır. Bu yenilgi, dolaylı olarak, Musul’un kaybını da beraberinde getirmiştir. Mustafa Kemal’in, Hatay konusunda ısrarcı olmasının kökeninde bunun yattığı söylenir.

Şimdi; elinde neşter olanlar, o neşteri Nablus’a da vurmalı mıdır? Hayır! Vurmamalıdır. Tarihe neşterle yaklaşılmaz. Tarih, siyasetin aracı da yapılmamalıdır. Bizi, “Biz” yapan tarih, Enver’i de Mustafa Kemal’i de sinesinde barındıracak kadar büyüktür. Bu, unutulmamalıdır. Tarihi gündelik siyasetin aracı olarak kullanmak isteyenler, bir milletin sadece geçmişini değil, geleceğini de yıkanlar olagelmiştir. Örneğin: Mütarekeden sonra başlayan İttihatçı avında tetikçilik yapan Peyâm-ı Sabah gibi, Alemdâr gibi İtilâfçı gazeteler Ermeni tehcirini İttihatçıları karalamak amacıyla kullanmaya kalkmışlardır. O dönem için sadece İttihatçıları karalamak için yaptıkları yalan haberler, ne yazık ki; bugün için “tarihi belge” denerek önümüze konmaktadır.

Enver Paşa, yedi düvele karşı varolma savaşı veren Türk Devleti’nin Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırıdır. Elbette, Mustafa Kemal’in de üstüdür. Eğer; silsile’nin başı olarak her tür başarısızlık Enver’e mâl ediliyorsa, her tür başarı da ona mâl edilmelidir: Çanakkale de. Enver de Mustafa Kemal de hiçbir şeye ‘Türk Devleti’ne inandıkları kadar inanmadılar. Her tür eylemlerini de bu inançları belirledi. Her ikisini de ‘kahraman’ yapan da budur.

Mustafa Kemal, Türk Tarihinin duyuşuna sahip olduğu için, kraldan çok kralcıların yaklaştığı gibi yaklaşmamıştır tarihe. Bunun için; Enver Paşa’nın ölüm haberini aldığında, “bir güneş battı” diyebilmiştir. Bunun için; eldeki neşteri hoyratça Sarıkamış’ın kalbine saplayanların, en az Enver kadar, Mustafa Kemal’in de ruhunu muazzep ettiğini söyleyebilmekteyiz.

Sarıkamış, hiç kimsenin siyasî hesaplarını, kişisel ihtiraslarını anlatmaz. Sarıkamış sadece kendini anlatır. Ve o, Türk Tarihi’nin şerefli bir parçasıdır. Sarıkamış şehitlerinin ruhunu incitmeyecek yegâne yaklaşım da bu olmalıdır. Onların ve Türk Devleti’nin varlığı için varlıklarını feda etmiş tüm şehitlerimizin ruhları şâd olsun...