KHK’lerle yönetmek istiyorlar

CHP Bursa Milletvekili Kemal Ekinci hükümetin TBMM’yi yok saydığını söylüyor.

Sadece seçimleri yapmakla, parlamento yapısını oluşturmakla ülke demokratikleşmez; ileri demokrasi ülkeyi KHK’lerle yönetmekse bu göstermelik demokrasi olur.

Yargı siyasetin emrine girdi. Sıkıştıkları zaman, “Bu bağımsız yargı. Biz karışmayız” diyorlar. Yargıya müdahale edildiğini herkes açıkça görüyor.

CHP Genel Merkezi 12 Haziran seçimlerinden sonra ilk kez bir uygulama başlatma kararı alıyor. Partinin başarısız olduğu illerde, başarısızlığın nedenlerini araştırmak ve sorunlara çözüm bulmak üzere başka illerden seçilen milletvekillerini vekil olarak görevlendiriyor. Bu vekil milletvekillerinden birisi de Bursa’dan parlamentoya giren Kemal Ekinci.

Ekinci, doğma büyüme Karslı. Yöreyi iyi biliyor. Parti örgütlerini tanıyor. Ekinci’yle il merkezi, ilçeleri ve köyleri dolaşıyoruz. İlginç bir deneyim Ekinci’nin köyü olan Yamaç’ta doğduğu evi ziyaret edişimiz. 1966’dan bu yana ilk kez köyüne geldiğini söyleyen Ekinci, köylüsünü orada kendisini bekler görünce epeyce duygulanıyor.

Aile evini dolaşıyor. O arada da Türkiye siyaseti, CHP’nin durumu ve AKP’nin önlenemez yükselişinin nedenlerini konuşuyoruz. Ekinci, AKP’ye ve dokuz yıldır izlediği iç ve dış politikalara ateş püskürüyor:

- CHP Genel Merkezi, partinin 2011 genel seçimlerinde başarısız olduğu illere, bu başarısızlığın nedenlerinin saptanabilmesi için başka illerden seçilen vekil milletvekilleri atadı. Siz de Bursa milletvekili iken Kars’ta çalışmalar yapmakla görevlendirildiniz. Çalışmalarınız nasıl gidiyor?

K. E. - CHP Genel Merkezi’nin bu kararı doğrultusunda seçilen milletvekilleri olarak bize hangi illerde görev almak istediğimiz soruldu. Ben, tanıdığım, memleketim olan bir ilde görev almanın daha doğru olacağına inandığım için Kars’ı istedim.

Genel merkez de bu isteğimi kabul etti. Bu görevlendirme TBMM tatile girmeden önce yapıldı. Tatil süresince de arkadaşlar hangi ilde görevliyseler o ilde çalışmalar yapmaya başladılar. Bu görevlendirmeyi ben şöyle değerlendiriyorum:

İllerdeki örgütlerin iç meseleleriyle ilgilenmekten çok bir milletvekili olarak o ilin temel sorunlarıyla ilgili çalışmalar yapmamız bekleniyor. Temel amaç o ilin sosyal, ekonomik sorunlarını dile getirmektir.

Halk AKP baskısı altında

- Kars genelinde yaptığınız çalışmalarda neler gözlemliyorsunuz?

- Kars öbür illere göre biraz daha farklı ama CHP’nin genel yapısı içinde bütün illeri birbirinden ayırmak doğru değil. Seçimden çıkmış bir siyasi partinin bünyesinde ufak tefek dargınlıklar, gücenmeler olabilir. Tepeden inme bir anlayışla yönetimleri belirlemek yerine örgüt içi demokrasi kanallarının açık tutulmasıdır.

Önümüzdeki kurultay takvimi açıklandığında demokratik süreç işletilirse inanıyorum ki Kars’ta hiçbir sorun kalmaz. Hatta CHP’nin örgüt içi sorunları çözülmüş olur. Mutlaka üye profili düzeltilmelidir.

Genel Merkez’in bu konuda talimatı var. Zaten çalışmalar da o yönde. Bu düzeltilmiş üye profiline göre delege seçimleri yapılacak ve özgürce seçilen delegeler özgürce ilçe başkanlarını, ilçe yönetimlerini, sonra da o ilçe yönetimleri il yönetimlerini, kurultay delegelerini belirleyecektir.

Partinin demokratikleşme süreci de böylece başlamış olacaktır. Bu süreç kurultayda PM’nin çok özgürce seçilmesine vesile olacaktır.

- Türk siyasi hayatında giderek oy oranını arttıran bir iktidar partisiyle buna karşılık zayıf bir muhalefet yapısı oluştu. Bununla Türkiye nereye varır?

- İktidardaki parti genel seçimlerden önce toplumun her kesimini baskı altında tutacak bir anlayış ortaya koydu. Örneğin, Türkiye’nin her yanında köylü borç içinde. İktidar partisi dedi ki: Bana oy vermezseniz borçlarınız kısa zamanda tahsil edilecek. Ya da şöyle de bir söylem kullandı: Ekonomik istikrar bozulacak. Faizler artacak. Borcunuzu katlayarak ödeyeceksiniz. Sözleşmeli işçi ve memurları da baskı altında tuttular. Oy vermezseniz, bize çalışmazsanız işten çıkarılırsınız, dediler.

Büyük kentlerin varoşlarında kaçak yapılaşmaya göz yumdular. Sonra da o insanları, bize oy vermezseniz kaçak yapılarınızı yıkarız, diye tehdit ettiler. Esnafı, iş dünyasını başka biçimde baskı altında tuttular. Basının zaten büyük kısmı kendi yandaşları. Hal böyle olunca da AKP’nin oyunu yükseltmemesi için hiçbir neden yok.

Yüzde 10 barajı antidemokratik

Bu seçim sistemiyle Türkiye’deki siyasi eğilimler hiçbir şekilde doğru temsil edilemez. Her siyasi kesim kendini TBMM’de ifade edecek hale gelmeli ki o parlamento toplumu temsil etsin

- Peki, durum böyleyken CHP ne yaptı?

- Çok ciddi bir mücadele verdi. Son 30 yıldır CHP ilk defa bir proje grubuyla halkın karşısına çıktı. Genel başkanımız da seçim yörelerinde milletvekili adayı olan arkadaşlarımız da somut projeleri halka anlattılar.

Başbakan önce bunları hafife aldı. Projelerin kaynağını sormaya kalktı. Polemik yaratmaya çalıştı. Buna rağmen 12 Haziran seçimlerinde CHP ciddi oy aldı. Beklenen o muydu? Değildi.

CHP içinde bir grubun ne hikmetse seçim çalışmalarına katılmadıklarını gördük. Öbür deyişle de oy vermediklerine şahit olduk. Yani CHP’nin kendi içindeki bu uzlaşmazlığı, anlaşmazlığı aşması gerekiyor. Bunlar da bizim kaybımıza neden oldu. Ben tecrübeli bir siyasetçiyim. CHP’nin yüzde 32-33 oranında oy alacağını düşünüyordum.

Siyaset kendi içinde demokrasiyi işler hale getirirse bundan sonra yaşadığımız olumsuzlukların aşılacağına inanıyorum. Çünkü adayı taban belirleyecek. Tabanın belirlediği aday kimse herkes saygı duyacak. Bu demokratikleşme çabası umarım kendini önümüzdeki yerel seçimlerde gösterecektir.

- Türkiye’de uygulanan yüzde 10 barajlı seçim sistemi halkın siyasi eğilimlerini ne kadar doğru olarak yansıtıyor?

- Yüzde 10 seçim barajı demokrasiyle uzaktan yakından uyuşmayan bir uygulamadır. Yüzde 10 seçim barajıyla Türkiye’deki siyasi eğilimler hiçbir şekilde doğru temsil edilemez.

CHP 12 Haziran seçimleri öncesi yüzde 10 barajı hiç olmazsa yüzde 7’ye çekme teklifinde bulundu. Ama AKP tarafından kabul görmedi. Yüzde 10 seçim barajı kesinlikle anti-demokratik bir yöntemdir. Toplumun her siyasi kesimi kendini TBMM’de ifade edecek hale gelmeli ki o parlamento toplumu temsil etsin.

Bu 12 Eylül darbesinin getirdiği bir uygulamadır. Türkiye kendini özgür ve demokratik bir ülke olarak görmek istiyorsa bu yüzde 10 barajını zaman geçirmeden yüzde 5 ya da altına çekmelidir.

Çokseslilikten rahatsızlar

- 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde AKP hükümeti TBMM’yi dışlayarak ülkeyi Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yönetme kararı aldı. Bu durumda Türkiye nasıl ileri bir demokrasi oluyor?

- Buna CHP sert bir biçimde karşı çıktı. Hatta TBMM’nin tatilde olduğu sürede CHP Anayasa Mahkemesi’nde bunun iptali için dava da açtı. Ayrıca sivil toplum kuruluşları, meslek odaları da buna karşı çıkıyor. Bu konuda örgütlenmemiz var. İl bazında bazı arkadaşlarımız çok ciddi çalışmalar yapıyorlar.

Bu kabul edilir gibi değil. Sadece seçimleri yapmakla, parlamento yapısını oluşturmakla ülke demokratikleşemez. Bir ülkenin gerçek bir demokrasi olabilmesi için tüm kurum ve kuruluşları dikkate alarak ortak bir anlayış ortaya koyması lazımdır. AKP meslek odalarının kendisi için bir engel olduğuna inanıyor.

Kentlerde yaptığı ranta dönük uygulamalar meslek odalarınca yargıya intikal ettiriliyor. Bu engellemelerden müthiş rahatsızlık duyuyorlar. Bu rahatsızlıkları aşmak için de TBMM’yi de devre dışı ederek KHK’lerle ülkeyi yönetmeye çabalıyorlar. Bu durumdaki bir ülke kesinlikle bir demokrasi olamaz. İleri demokrasi KHK’lerle ülke yönetmekse bu göstermelik demokrasi olur.

- Özerk kurumların özerkliklerinin kaldırılması, koruma kurullarının Kültür Bakanlığı’na bağlanmasını nasıl karşılıyorsunuz?

- Tabiat, kültür varlıklarını korumayı siyasete bağlamak, bunların hiçbir şekilde korunmayacağının işaretidir. Halkı dışlayarak otoriter bir anlayışla bunları mevcut iktidarın korumasına sunmak ya bu varlıkları ranta dönüştürmek demektir ya da bunları bir grubun, bir kesimin hizmetine sunmaktır.

Kültür ve tabiat varlıklarını koruma işi bütün sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimlerin görüşleri alınarak yapılmalıdır. Siyasi iktidar bunların görüşlerini almadan uygulamalar yaparsa bunları doğru ve rasyonel biçimde kullanması olası değildir.

Herkes yargıya müdahale edildiğini görüyor

- AKP hükümetinin CMK’nin 100. maddesinde yaptığı değişiklikle muhalif gazeteci, akademisyen, asker ve siyasetçilerden oluşan yüzlerce kişinin hükümeti devirmek amacıyla terör örgütü kurmak suçlamasıyla yıllardır tutuklu kalmalarına, 12 Eylül referandumu üzerine de yargıyı tamamıyla kendisine bağlamasına ne diyorsunuz?

- Genel siçemlerden önce 12 Eylül’de anayasa değişikliği referandumu yapıldı. CHP, anayasa değişikliklerinin gerekçelerini ortaya koyarken hukukun, yargının siyasallaşacağını açık bir dille ifade etti. Ama ne hikmetse halkın çoğunluğu referandumda evet oyu verdi.

Ama evet oyunun sonrasında ortaya çıkan manzarada yargının nasıl siyasallaştığını gördük. Yargı siyasetin emrine girdi. Derken hükümet içinden de “Artık bu kadar da uzun tutukluluk süreleri olur mu?” şikâyetleri gelmeye başladı.

Öyle bir anlayışları var ki... Sıkıştıkları zaman, “Bu bağımsız yargı. Biz karışamayız” diyorlar. Ama yargının bağımsız olmadığını biz biliyoruz. Yargıya müdahale edildiğini herkes açıkça görüyor. Bunun iler tutar tarafı yoktur. AB’den de uyarılar gelmeye başladı. “Yargıyı bu şekilde kullanıp tutukluluk sürelerini uzatarak AB içinde olamazsınız” diyorlar.

Mavi Marmara BM öncülüğünde gitmeliydi

- Yüzlerce komutan ve muvazzaf subay bugün tutuklu. Öte yandan İsrail’le olan çekişme yüzünden Akdeniz’in sularının ısınmaya başladığı, her an bir çatışma çıkacağı endişeleri varken, özellikle Deniz Kuvvetleri’nde komutanı kalmayan Türkiye ne yapabilir?

- Üst düzey komuta kademesi tasfiye edilerek bir şey elde edilemez. Türkiye’nin sivilleşmesi başka şey, ordunun ülkeyi dış tehlikelere karşı koruyup kollaması başka şeydir. İnanmadığım halde şunu söylüyorum: Bu bir yargı süreci.

Öte yandan İsrail’le ilişkilerde yapay bir gerginlik yaratılıyor. Üstelik İsrail’le ikili askeri anlaşmalarımız var. Heron denilen casus uçakları aldık. Tankların revizyonu İsrail işbirliğiyle yapılıyor.

Daha da öte bu hükümet iki yıl önce sınır boylarındaki mayınların temizlenmesi işini bir İsrail firmasına vermekte ayak diretmişti. O konuda CHP’nin çok ciddi muhalefeti oldu. Aksi halde o çok verimli araziyi 49 yıllığına İsrail firması kullanacaktı.

Bir taraftan bu kadar yakınlık kuracaksınız, öbür taraftan İsrail’i düşman ilan edeceksiniz. Mavi Marmara’da öldürülen insanların can vermesinin sorumlusu sadece bu hükümettir. Eğer Gazze’ye gerçekten insani yardım götürmek isteselerdi BM’nin öncülüğünde bunu yaparlardı.

Sıkıntı yaşamadan bir yere varamayız

- AKP hükümetinin dokuz yıldır bunca falsolu politikalarına karşılık giderek oylarını arttırmasının nedenleri nedir sizce?

- Halka sormak lazım. Halkın baskı altında olması işin bir yanı. İstikrar deniyor. Bu hükümet istikrar yerine hem iç hem de dış politikada hep istikrarsızlık getirdi. Ekonomide Türkiye’yi ayakta tutan dışardan gelen sıcak para.

Borsadan yüklü miktarda bir para çekilsin, Türkiye’de hepimiz aç kalırız. Ekonomi bu kadar bıçak sırtında gidiyor. Bir yandan da Türkiye kara para aklama ülkesi haline geldi. Bunu ekonominin başındakiler de siyasetçiler de biliyor. Bir tek bilmeyen halk.

Günün birinde büyük sıkıntılar içine gireceğiz. Sosyal patlamalar olur. Ülkenin geleceği için en tehlikelisi de budur. Ama bu sıkıntıları yaşamadan da Türkiye bir yere varamaz. Türk ekonomisinin düzgün bir yola oturtulması gerekiyor. Ama hükümet vurdumduymazlık içinde.

Leyla Tavşanoğlu / Cumhuriyet