Aşıklık Geleneği Tükeniyor

Karslı Yazar İsa Yılmaz: Aşıklık Geleneği Tükeniyor!

Bin yıllık aşıklık geleneği yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu tehlikeye dikkat çekmek isteyen Yazar İsa Yılmaz, Yankı dergisi için "Şehrin Son Aşıkları" başlıklı bir dosya hazırladı.

Aşıklık geleneğinin Türk toplumunun en büyük değerlerinden biri olduğunu belirten İsa Yılmaz, "Kültür Bakanlığı’nın bu geleneğe sahip çıkması gerekiyor," dedi.

Zamanla toplum olarak birçok değerimizi yitirdiğimizi kaydeden Karslı Yazar, "Bizi biz yapan kültürel özelliklerimiz atalarımızdan bize miras olarak kaldı. Onların mirasını korumak hepimizin boynunun borcudur. Geçmişimizi yaşatamadığımız sürece geleceğimizi biz olarak inşa etmemiz çok zor olaraktır. Batı kültürü içerisinde asimile olup gideceğiz. Anne ve babalarını anlamayan, atalarını hiç tanımayan bir nesil büyük bir hızla geçmişinden uzaklaşıyor. Buna dur demek için aşıklık geleneği gibi büyük bir mirasa sahiç çıkmalıyız," açıklamasında bulundu.

MURAT ÇOBANOĞLU’NUN DİZİ OYUNCUSU OĞLU OZAN ÇOBANOĞLU’NA BİR ÇAĞRI

Kars’ın Aşık Şenlik, Murat Çobanoğlu gibi çok büyük aşıklar yetiştirdiğine dikkat çeken İsa Yılmaz, "Koskoca Kars’ta sadece iki aşık kalmış durumda ve onların da devamı olacak çırakları yok. Öte yandan aşıklara yıllarca hizmet eden Murat Çobanoğlu Aşıklar Kahvesi ikinci kez satılığa çıkarılmış. Murat Çobanoğlu’nun dizi oyuncusu oğlu Ozan Çobanoğlu’dan bu mekanı satın alıp babasının mirasına sahip çıkmasını beklerdim. Bu da olmayacaksa devletimizin binayı satın alıp kültürel miras olarak korumasını gerekmektedir," değerlendirmesinde bulundu.

ŞEHRİN SON AŞIKLARI

Yıl 1913’tür. Revan’da hanlar arasında yapılan bir düğünde, toy babası seçimi için zamanın en meşhur aşıkları görülmedik bir hikaye yarışına girişir. "Latif Şah" hikayesi Revan’lı Bala Mehmet tarafından okunur. Hikaye herkesin aklını başından alır, ama okuyan aşığın başını belaya düşürür.

Toy babası seçimini kazanan Bala Mehmet, bazı hanlar tarafından sıkıştırılır. Hikayenin ustası kim ise Revan’a gelmelidir; yoksa Bala Mehmet’in kellesi vurulacaktır.

Hanların baskısı üzerine hikayenin yazarı olan Aşık Şenlik’e gelerek halini arz eder. Hayatı boyunca sözünü, sazını kimseden sakınmayan Kars’lı Aşık Şenlik  Bala Mehmet’le beraber yollara düşer, Revan’a varır. Beklenen o büyük aşık gelmiştir. Revan’lı aşıklar hünerlerini göstermek için onunla atışırlar, ama atıştıklarına bin pişman olurlar. Öylesine acınası bir haldedirler ki Aşık Şenlik’i zehirleyerek ondan intikamlarını alırlar.

Yediği yemekle zehirlenen Üstad Arpaçay’a kadar gelir. Dilaver köyüne vardığında artık tükenmiştir. Zehir damar damar tüm vücuduna yayılır. İşin ilginç yanı Aşık Şenlik “Allah Kerimdir” adlı bir şiirinde aynen şöyle demektedir:

“Teklif etse yiyebilmem

Namertlerin nanını

Suyu Ab-ı Kevser olsa

İçmem Allah Kerimdir” Namertlerin ekmeğini, suyunu içmem dese de şiirinde tam tersine namertlerin ekmeğini yiyip, suyunu içmiştir. Belki de o aşıkların böyle bir namertliği yapacağını hiç düşünmemiştir.

Aşık Şenlik’in hikayesi ne kadar acıklıysa bugünkü aşıkların durumu da bir o kadar acıklıdır. Çünkü aşıklık geleneğinin soyu tükenmek üzeredir. Aşık Şenlik’ten sonra bayrağı devralan Murat Çobanoğlu’nun Aşıklar Kahvesi’nin camına “Satılıktır” ilanı yapıştırılmıştır. Bundan da trajik olanı ise Kars’ta iki aşıktan başka kimse kalmamıştır. Aşıklık geleneğini şehirde sürdürecek bir çırak ise bulunmamaktadır.

Bu acı tabloyu Kars’taki aşıklardan Aşık Enser Şahbazoğu ile Bilal Ensari ile konuştuk. Camına satılık ilanı yapıştırılan Murat Çobanoğlu Aşıkla Kahvesi’ndeyiz. Yetmişlerin, seksenlerin ve doksanların o uzun kış gecelerindeki neşeden eser yok. Duvarlardaki Murat Çobanoğlu ve Şeref Taşlıova gibi aşıkların fotoğrafları da olmasa burası da herhangi bir kahvehaneden farksız olacak. Bu hüzünlü hava aşıkların gözlerine, sözlerine siniyor adeta. Çocukluklarının, gençlik yıllarının geçtiği yer sanki burası değilmiş gibi hüzünleniyorlar.

ÖNCELİKLE AŞIKLIĞA NASIL BAŞLADIKLARINI SORUYORUM.

Enser Şahbazoğlu’na aşıklık babası Aşık Veysel Şahbazoğlu’ndan kalmış. Baba Şahbazoğlu aşıkların piri olanlardan, hani şu “Bade” içenlerdenmiş. Şöyle ki Aşık Veysel Şahbazoğlu 1947’de bir rüya görür. O zamanlar yirmi beş yaşındadır. Gerisini Şahbazoğlu’ndan dinliyoruz: Babam o günlerde hastaymış. Yüzünün sol yanı tamamen felçmiş, ama aşık olmayı çok arzuluyormuş. Tam da o acı günlerde bade içtiği rüyayı görüyor. Köyün alt tarafından bir atın üzerindeki Hızır (as) geliyor. Şahbazoğlu seviniyor. Hızırın kendisini iyileştirebileceğini düşünüyor. Yol üzerine çıkayım da Hızır’dan bir yardım isteyeyim diyor. Hızır yoldan geçerken elini uzatıp Hızır’ın atının cilavından tutar. Ama diyor Şahbazoğlu Hızır’ın yüzünü görmedim, çünkü yüzünde peçe vardı. Eğerin kaşında bir ok vardı. Okun bir ucu yerde bir ucu bulutlarla geliyordu. Hızır bana bir çare dedim. Hızır (as) da oku kaldırdı ve bana, “Fazla yaklaşma.” dedi. Oku aldı ve hasta olan yüzümün etrafında gezdirdi. Sonra da dedi ki, “Şimdi bir köye gidiyorum, bekle dönüşte sana bir şeyler vereceğim.” Şahbazoğlu Hızır’ın peşinden biraz gittikten sonra denen yerde beklemeye başlamış. Hızır (as) dönüşte babama dört-beş tane yeşil yapraklı incir veriyor. Artı bir sürü de kuzu veriyor. Kuzular süt beyaz, ağız ve kulaklarının ucu simsiyah, hepsi aynı nişanda. Ve babama diyor ki, “Kuzuların nişanlarını iyi belle.” Hızır gidince Şahbazoğlu uyanır. Şahbazoğlu der ki, sol yanım felç olduğu için “ana” demem mümkün değildi. Rüyadan sonra ana diye bağırdığımda anam, babam, kardeşlerim çırayı yaktılar, başıma yığıldılar ki ne yüzde eğrilik var ne de gözde.

Derken Aşık Veysel Şahbazoğlu ilk şiirini mırıldanmaya başlar. Aşıklıktaki “Bade İçme” olayı tam da böyledir.

Bilal Ensari ise usta-çırak yoluyla aşık olanlardan. Onun babası aşık değilmiş ama çalıp söylermiş. Ortaokul öğretmeni Sarı Şahin’den saz çalmayı öğrenmiş. Köylerindeki Aşık  İslam Erdener’den bu geleneği almış. Çobanoğlu Kahvesi’ndeki aşıklar zincirinin son halkası olduğunu olduğunu gururla ifade ediyor. 1994’te Murat Çobanoğlu Ankara’ya göç ettiğinde kahvenin en son çıraklar onlarmış. Aralarında Arif Tellioğlu, Ilgar Çiftçioğlu, Enser Şahbazoğlu vardır.

Murat Çobanoğlu’yla hiç atıştınız mı diye sorduğumda, “O ustaydı, onunla atışmak olmazdı,” diyor. Aşıklar kahvehanede tabir-i caizse rütbe sırasına göre otururlarmış. Çırak aşıklar gazinonun dört saatlik programında herkesten önce sahne alırlarmış, daha sonra da usta aşıklar meydana çıkar hikaye anlatır ve atışma yaparlarmış. O zamanlar usta ekibi Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Mehmani gibi unutulmaz aşıklardan oluşurmuş.

Sizden sonra ne olacak diye sorduğumda, büyük bir kederle içerleseler de, “Bu millet var olduğu sürece aşıklık ölmez,” diyorlar. “Dede Korkut altıncı yüzyıldan bu günümüze gelmişse bundan sonra da aşıklık geleneği devam edecek.”

Peki kim devam ettirecek, sizin bir çırağınız var mı diye sorduğumda, ortaokulda okuyan bir çocuktan bahsediyor Aşık Ensari. Ama aşıkların çırakları ustalarıyla beraber program yapıp aşıklığı öğrenirken bahsedilen çocuk programlara çıkmayıp evinde TEOG sınavına hazırlanıyormuş.

Öte yandan, peki onun da sizin gibi sadece aşıklıktan para kazanmasını ister misiniz dediğimde. “Kesinlikle hayır.” diyor Aşık Ensari. “Zamanında bizi uyaran olsaydı biz de yapmazdık.”

Aşıklar geçim sıkıntısından dem vuruyorlar. Kültür Bakanlığı’nın aşıklıkla ilgili açmış olduğu sınavını kazansalar da, aşıklıkları tescil edilse de kendilerine asgari ücret bile bağlanmamış, sigortaları hiç yapılmamış. İstanbul ve Ankara’daki Kars-Ardahan-Iğdır dernekleri de olmasa geçimlerini sağlayamıyorlarmış. Bu gelirlere ek olarak ara reklam filmelerinde rol almışlar.

Neden buralardan göç edip gitmiyorsunuz diye soruyorum. Enser Şahbazoğlu Batı’ya giden aşıkların otantikliklerini kaybettiklerini söylüyor. Bilal Ensari ise Kars’ta kalmak istediklerini belirtiyor, ama yerel halkın aşıklara artık ilgi göstermediğinden yakınıyor. Şehre gelen yerli ve yabancı turistler için otellerde ve bazı lokantalarda yaptıkları programlar da olmasa maddi yönden tükenmiş durumdalar. Doğal olarak bu durumda kimse çırak olmak istemiyor. Aşık Enser Şahbazoğlu’nun oğlu bir devlet bankasında memur olarak çalışıyormuş. Oğullar bile aşıklık geleneğini sürdürmeye yanaşmıyormuş.

Enser Şahbazoğlu bu sorunun kaynağında aşıklığın alıcısının kalmamasını görüyor. Alıcı neden yok, çünkü teknoloji çok gelişti. İnsanlar televizyon, bilgisayar karşısında geçiriyor gecelerini. Teknolojiye tüm suçu yüklememek gerektiğini belirten Aşık Bilal Ensari Kültür Bakanlığı’ndan yakınıyor. “Kars’ta 1994 ve 1996’da yapılan Kars Geceleri Programı’na hiç unutmam.” diyor. “O zamanın parasıyla 12 milyar lira paraya Sertap Erener’i getirmişlerdi. Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova ve bize de birer çeyrek altın vermişlerdi. Geleneğin taşıyıcısı olan ozanlara verilen değer bu kadar.”

Bugün devlet teşviki var mı diye sorduğumda, “Hiçbir şey yok.” diyorlar. “Batı’daki özel dernekler var Allah’tan.”

İnsanların dikkatini çekmek için tarzınızı değiştirmeyi hiç düşünmediniz mi diye soruyorum. Rap söylemek gibi mesela. Aşık Şahbazoğlu, “Hayır kesinlikle bu tarz değişmemeli.” diyor. Ensari ise saz ve bağlamadan bile dönülmeyeceğini düşünenlerden. Ona göre bu işin üstadı Aşık Şenlik şiirlerini, değişlerini, divanlarını  gitarla söylemedi ki, o derdini sazla, bağlamayla halka anlattı.

MURAT ÇOBANOĞLU KAHVESİ VE SATILIK İLANI

Röportajdan sonra kahvehane önünde aşıkların fotoğraflarını çekiyorum. Camın üzerindeki Murat Çobanoğlu Aşıkları yazısının hemen altında bir satılık ilanı. Oscar Vilde’nin dediği gibi, “Bu zamanda insanlar her şeyin fiyatını biliyorlar ama değerini bilmiyorlar.” Kahvehane belki birkaç deste paraya satılacak, kahveyi alan yeni sahip duvardaki resimleri bile kaldırıp geçmişin tüm izlerinin üzerine yağlı boyayı çekecek ve bir tarih daha göz göre göre yok olup gidecek. Oysa paha biçilmez bir geçmiş vardır.

Murat Çobanoğlu 1971’de Almanya’da iki konser verir. Gurbete para kazanmaya giden Türklere iki dev konser… O zamanlar daha otuzlu yaşlarındadır. Kazandığı parayla gelip Aşıklar Kahvesi’ni yaptırır. Kahvenin üstünde ise iki katlı bir otel inşa eder. Çünkü uzaklardan gelip de gece geç saatlere kadar aşıkları dinleyen insanlar vardır.

Yıllarca aşıklara ve aşık severlere yurt, yuva olan bu mekan Murat Çobanoğlu’nun Ankara’ya göç etmesinden sonra sahipsiz kalır. Üstadın ölümüyle hepten anlamını yitiren bu mekan ehil olmayan kişilere satılır. Aradan yıllar geçer ve bu efsunlu kahve yeniden satışa çıkartılır. Bakanlık burayı satın alıp müze yapmaz mı diye sorduğumda, aşıklar, bu kahvehaneyi kimsenin umursamadığını büyük bir kederle ifade ediyorlar. Mekanın içinde gezinen gözleri doluyor aşıkların. Şurada otururduk, şunları şunları yapardık derler ama nafile!

Murat Çobanoğlu’nun oğulları ilgilenmiyor mu dediğimde, bu konuyla ilgili haberlerinin olmadığını söylüyorlar. Üstadın oğullarından  Şentürk Çobanoğlu Kars’ta bir havayolu şirketine bayiilik yapıyormuş. Ozan Çobanoğlu ise dizi filmlerde oyunculuk yapıyormuş. En son Arka Sokaklar dizisinde rol almaya başlamış. Aşık Bilal Ensari, “Ozan’ın çocukluğunu bilirim.” diyor. “Şurada kahvenin içinde babasının etrafında dolanırdı, o zamanlar ortaokula giderdi.”

O büyülü günlerden geriye sadece kahvenin duvarlarındaki eski fotoğraflar ve aşıklık belgeleri kalmış.

AŞIKLARIN GECE PROGRAMI

Aşıklar kahvede sanatlarını icra edemiyorlar artık. Akşam olunca şehre gelen bir turist kafilesi için sahne alıyorlar. Mekan Kars’ın yerel yemeklerini müşterilerine sunan bir restoran. Turist kafilesi çoğu yaşını başını almış kadınlardan oluşuyor. Yemekler yendikten sonra aşıklar sazları akort etmeye başlıyorlar.

Turistler aşıklara boş gözlerle bakıyorlar. Derken aşıklar kendilerini tanıtıyorlar. Reklamında oynadıkları bir havayolu şirketinden bahsediyorlar, bir de telekominikasyon şirketinden… Turistler onları şimdi hatırlıyorlar ve hayretlerini belirtip ortama ısınıyorlar. Aşıklar birkaç değiş ve şiirden sonra konuklarının isimlerini tek tek sorup methiyeler diziyorlar, doğaçlama olarak. Bu turistlerin hoşuna gidiyor. Yeşil ve kırmızı liralar sazların ucuna takılmaya başlanıyor. Aşıkların da güzel sözler duyan konukların da keyfi yerine geliyor.

İçimden bir ses aşıklığın geldiği son noktayı fısıldıyor: “Sanat Sazın Ucunda.” Artık o aşıklar kahvesindeki sert atışmalar yok. Uzun uzun anlatılan hikayeler yok. Ağıtlar yakmalar, şiirler okumalar yok. Artık sadece “Şehrin Son Aşıkları” ve onların geçim derdi var. Restorandaki işleri bitince yine turistleri eğlendirecekleri bir otelin yolunu tutuyorlar.

O arada ben de restorandaki Kafkas Üniversitesi Konservatuarı Öğretim Görevlisi Caner Bektaş ve yine aynı bölümde öğretim üyesi olan Elif Bektaş ile aşıklığın sorunlarını konuşuyorum.

AŞIKLIK GELENEĞİ NEDEN TÜKENME NOKTASINA GELMİŞTİR?

Kars yöresi aşıklık geleneği Anadolu aşıklık geleneği içerisinde kültürel derinliğe sahip bir yapı ile varlığını sürdüren  önemli bir gelenektir.  Dolayısıyla Aşıklık geleneğinin  tükenme noktasına geldiğini düşünmüyorum. Teknolojik ve ekonomik gelişmelerin insan yaşamında yarattığı sosyo-kültürel değişimler yöredeki aşıklık geleneğini de etkilemiştir. Bu etki aşıklık geleneğinin kimi zaman değişim ve dönüşüm geçirerek kendine yeni yaşam alanları oluşturmasına neden olmuştur. Bu yeni duruma verebileceğimiz en iyi örnek ise geleneğin icra edildiği mekanlardır. Eskiden  köy odaları ve kahvehanelerde icra edilen gelenek şimdi  restorant ve otel gibi turistik mekanlarda farklı bir yapıyla icra edilmektedir.

USTA- ÇIRAK İLİŞKİSİ NEDEN KURULAMIYOR?

Usta-Çırak ilişkisi aşıklık geleneğinin devamlılığını ve gelecek nesillere intikalini sağlayan, ustanın geleneğin tüm özelliklerini aşık adayına öğrettiği önemli bir eğitim sürecidir. Usta-çırak ilişkisi tümüyle sözlüdür. Daha önce de bahsettiğim gibi gerek yöredeki sosyo-kültürel değişimler gerekse televizyon, radyo, internet gibi iletişim araçlarının yaygınlaşması geleneğin dinleyici kitlesini olduğu kadar aşık adaylarının sayısını etkilemiştir. Aşıklık geleneğini öğrenmek isteyen kişiler ise usta bir aşığın yanında yetişerek olgunlaşmak yerine kaset, cd ve internet aracılığıyla geleneği öğrenme yoluna gitmekte (bu konuda kimi araştırmacılar “gizli çıraklık” dönemine girildiğini belirtmektedir) bu da geleneğin sürdürebilirliğinin önemli bir unsuru olan usta-çırak ilişkisinin yeni bir boyut kazanmasına ve sürecin değişimine neden olmuştur.  

GELENEĞİ DEVAM ETTİRMEK İÇİN  NELER YAPILMALIDIR?

Gelenek zaten devam etmekte sadece kendi doğal akışı içerisinde boyut değiştirmektedir.

ÜNİVERSİTELERE BU NOKTADA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?

Aşıklık geleneği gibi önemli bir kültür  mirasımızı  korumak ve sonraki kuşaklara aktarmak noktasında Üniversitelere önemli görevler düşmektedir. Örnek vermek gerekirse geleneği tüm boyutuyla araştıracak ve görünürlük kazanmasına katkı sağlayacak projeler, halk bilimi ve konservatuar birimlerinin ortak çalışmalarıyla geleneğin hem sözel yapısı hem de müzik boyutunun incelenmesini sağlayacak projeler  desteklenmelidir. Bu görev tabii ki sadece  üniversitelerin değil sivil toplum kuruluşlarından tutun yerel yönetimlere kadar çeşitli kuruluşların görevidir. (Bu yazı Kars Cumhuriyet Anadolu Lisesi yayın organı olan Yankı dergisinde yayımlanmıştır.) Yazar İsa Yılmaz